Laz halk söylencelerinde geçen mitolojik kahramanlar genellikle
birbirlerinin içine girmiş, köyden köye farklı ve hatta birbirine zıt tanım ve
roller kazanmışlardır. Buna İslami ve İsevi öğeler de eklenince söz konusu
mitolojik figürleri tanımlamak ve birbirleriyle ilişkilendirmek büsbütün
karmaşık bir hal alır.
Bu durumu Laz söylencelerinde sıkça geçen Germak̆oçi, Ç̆ink̆a (ya
da Ç̆ik̆a) ve İslam’la birlikte
kültürümüze girmiş olan Peri ve Cin
(Ecinni) figürlerinde belirgin ve şaşırtıcı bir biçimde görmekteyiz:
Ardeşen’de ve Arkabi’de Ç̆ink̆a ile
cin, Vica’da Ç̆ink̆a ile Germak̆oçi birbirine girmiştir. Bunların
birbirlerine atfedilen özellikleri diğer sahalarda yer değiştirmekte, iyi iken
kötü, güzelken çirkin olmaktadır.
Makalemizin konusu olan Ç̆ink̆ayı
anlamak, onu çözümleyebilmek için kelimenin kökenini araştırmamız gerekir.
Ç̆ink̆a (Gürcüce Ç̆ink̆a; Ardeşen’de Ç̆ik̆a) bütün Laz-Megrel-Gürcü toplumlarında tanınan bir ruhtur. Ç̆ink̆a kelimesi muhtemelen Latince genius
“ruh, cin”den Arapçaya girmiş olan جن cin “cin,
kötü ruh” kelimesine K̆olxca ve Gürcücede küçüklük, yavruluk ifade eden –k̆a
ekinin getirilmesiyle yapılmış türemiş bir isimdir ve sözcük anlamı, tıpkı
Kacaia’nın Megrelce sözlüğünde olduğu gibi, “Küçük kötü ruh, küçük kötü
cin”dir. Bu sözcük anlamı ile Dumézil’in tanımı ve K̆amp̆arna (Dikyamaç Köyü,
Arhavi)’deki Ç̆ink̆a tahayyülü
birbirleriyle tam olarak örtüşmektedir.
Ç̆ink̆aya mitolojik
bir figür olarak Guria, Megrelya ve İmereti’de rastlanmaktadır. Gürcü
literatürüne de giren bu figürü Doğu teolojisi uzmanı Georges Dumézil şöyle
tanımlar:
Batı Gürcistan’da yaşayan İmeretyalılar, Ç̆ink̆a adında ufak,
oldukça orantılı vücutlara sahip cüceler tanımaktadırlar. Bunlar genellikle
yerin altında yaşar ve yalnızca 27 Ekim ile 5 Kasım tarihleri arasında ortaya
çıkarlar. Bu cücelere rastlayıp, onların canını sıkan bir kimsenin birkaç gün
dili tutulur.[1]
İmereti’de bu şekilde tanımlanan Ç̆ink̆a Xopa K̆amp̆arna’da İmereti’dekine oldukça yakın bir
görünüşle karşımıza çıkar: Ç̆ink̆a
insana benzer çok küçük bir varlıktır. Tıpkı insanlardaki gibi bir sosyal
düzenleri, hastaneleri, arabaları, işleri güçleri vardır. Çoğu zaman insanlara
görünmezler, ama onları görenler de vardır. İnsanlara musallat olabilecekleri
düşüncesiyle bu varlıklara ilişilmez ve onlardan çekinilir.
Hopa, Arkabi, Viǯe ve Atina’da ise Ç̆ink̆a; Ardeşen-Fırtına Deresi Vadisi’ndeki Peri figürüyle ortaklık gösterir:
Ç̆ink̆a, k̆oçepeşen gale muş ok̆obğalas na skidun, dido ar bozo
enoçkinde ren. K̆oçis nugams. Xvala, k̆uçxepe k̆ap̆ulaşe k̆el gokter uğun. Ç̆ink̆as,
mendaǯk̆omilute k̆oçepes na va nugams doxmeloba, k̆uçxep gokter na uğun ren. Ç̆ink̆a
na ren ha doxmeloba muşite oxiǯonen.
Ç̆ink̆a, insanların dışında, kendi toplumunda yaşayan, çoğu zaman
bir dişi yaratıktır. İnsanlara benzer. Yalnız ayakları arkaya doğru dönüktür. Ç̆ink̆anın,
görünüş olarak insanlara benzemeyen özelliği, ayaklarının ters olmasıdır. Ç̆ink̆a
olduğu bu özelliğiyle anlaşılır.[2]
Arkabi’de Ç̆ink̆anın bir
tel saçını koparan bir kişinin çok zengin olacağı inancı da vardır. Bu inanç
Fırtına Vadisi’nde ve Atina’da da farklı bir şekilde karşımıza çıkar. Atina’da,
uzun suratlı, ayakları ters (yani topuk önde parmaklar arkada), ince yapılı ve
uzun boylu bir yaratık olarak tahayyül edilir Ç̆ink̆a. Bunlar, ırmaklarda, büyük taşların arasındaki mağaralarda
yaşarlar. Akşam ezanıyla değirmenlerde ve civarlarında ortaya çıkarlar ve
sabah, horozların ilk ötüşleriyle birlikte kaybolurlar. Bundan dolayı insanlar
hava karardıktan sonra değirmene gitmekten, en azından yalnız gitmekten imtina
ederler. Karanlıkta değirmenin yanından geçmek de tercih edilen bir şey
değildir. Her an taş atılabilir ya da Ç̆ink̆a
korkutucu bir görünümle insanın karşısına çıkabilir. Şayet yanlışlıkla onlarla
konuşulursa insanı kandırırlar ve kendi yaşadıkları o taşların arasına,
mağaralara götürürler ve orada insanı boğarlar. En iyi ihtimalle bir insan
konuştuğu varlığın Ç̆ink̆a olduğunu
anlarsa o kişi çarpılır (elip̆ardalen), korkudan ölebilir ki Ç̆ink̆a, insanın kendini tanıdığını
anlarsa onu hemen öldürür. Ç̆ink̆aların
defineleri ve altın madenlerini beklediğine ve bunları bulanlara büyük
kötülükler yapacaklarına inanılır. Lazona’nın köylerinde bu konuda çok sayıda
hikâye duymak mümkündür. Değirmende Ç̆ink̆a
gördüğü için delirenler, Ç̆ink̆a ile
horon oynayanlar, sohbet edenler ve daha birçok konuda anlatımlar hâlâ
belleklerdeki canlılığını korumaktadır.
Fırtına Vadisi Laz köylerinde Ç̆ink̆a
tahayyülü ise oldukça farklıdır ve daha çok sahil kesimindeki Germak̆oçi ya da Galenişik̆oçi ile ilişkilidir. Ç̆ik̆aların
bütün vücudu kıllarla kaplıdır. Ormanlarda yaşarlar. Ateşten çok korkarlar.
Ellerinde beş yerine dört parmak bulunur. Bu yüzden Ç̆ik̆a ile karşılaşanlar başparmaklarını gizlemelidirler. Aksi
takdirde Ç̆ik̆a bu parmağı ısırarak
koparır. Çünkü insanların bu özelliğini kıskanmaktadır. Ç̆ik̆anın çoğu zaman su kenarlarında altın bir tarakla saçlarını
taradığı söylenir. Ç̆ik̆anın doğum
yaparken, ona yardım eden kişiye altın bağışladığı da söylenmektedir. Hatta bu
yolla zenginlediği söyleyen birçok insan vardır.[3]
Ardeşen Z̆ğemi de ise Ç̆ik̆a
iyi bir ruh olarak çıkar karşımıza: Ç̆ik̆a
derelerde yaşar. Uzun saçlı güzel bir kadındır. İnsanlara kötülüğü dokunmaz.
Güneşli günlerde ortaya çıkar ve bir taşın üzerine oturarak, içinde bebeğinin
bulunduğu altın beşiğini gölün üzerinde sallar. Ç̆ik̆anın yüzünü kim görürse, çok zengin olur.
Ç̆ik̆ayı anlamak için
onun yöresel varyasyonlarının yanı sıra mitolojik bir figür olan Periyi de tanımamız gerekir:[4] Periler, değirmenlerde, su
kenarlarında, metruk ve ıssız yerlerde yaşadığına inanılan, her iki cinsten
imgesel varlıklardır. Bunlar tıpkı insanlar gibidir; doğar, büyür ve ölürler;
düğünleri, dernekleri olur; tulum çalıp horon oynarlar. İnsanlara bazen
faydaları dokunur, fakat çoğu zaman onlara kötülük yaparlar. Periler akşam ezanıyla birlikte ortaya
çıkar ve sabah, horoz ötüşüyle kaybolurlar. Belli bir suretleri yoktur; her
şekilde ortaya çıkabilirler: insan, kedi, kuş, örümcek vb. Perinin ayakları terstir ve başı külah şeklinde sivridir. Eğer bir
insan, bir Peri ile karşılaşırsa
onunla konuşmamalı, onun dediklerini harfiyen yerine getirmelidir. Ama insan
karşısındakinin Peri olduğunun
farkında değilse o zaman bir problem yoktur; ona bir kötülüğü dokunamaz. Peri insanları çarpar, dillerinin
tutulmasına sebep olur ya da parçalayarak onları ağaçlara daldan dala asar. Perinin şerrinden kurtulmak için ya da
onu silah vb. ile öldürmek için elbisede, ağızda ekmek bulunmalıdır. Zira Peri üzerinde nimet olan kişiye zarar
veremez. Aynı şekilde silahın namlusuna da ekmek kırıntısı konarak ateş edildiğinde Peri öldürülebilir.
Periler bazen insanın gözüne görünmezler. Evlerin avlusuna, yol ve
su kenarlarına sofralarını kurarlar gece. İnsanlar buralara zarar vermemeli ve
özellikle buralara kirli su dökmemeli, idrarını yapmamalıdırlar. Bu yüzden gece
dışarıya tuvalete çıkılmamalı, kirli sular dökülmemelidir. Delikanlılar, yeni
evliler ve gebe kadınlar buna özellikle dikkat etmelidirler.
Eğer bir insan dişi bir Perinin
başörtüsünü alabilirse Peri onun
karısı olur. Bu evlilik ancak ikisinden birinin ölümüyle biter. İnsan Periyle evli olduğu sürece evlenemez,
evlense bile insan karısı ile birlikte olamaz.
Periler insanlara musallat olabildikleri gibi bazı hayvanlar da Perili olabilirler. Kaçkar Dağı’ndaki
bir gölde bulunan alabalıkların sahipli/perili olduğu söylencesi, hâlâ
Fırtınalı balıkçılar tarafından heyecanla anlatılan bir hikâyedir.
Xopa’daki bazı anlatımlarda,
Perilerin, mağaralarında, bugünün sonunda ertesi günü çağırdıkları
söylenir. Periler, örneğin Çarşamba
günü (ik̆inaçxa) “Çaçxa ren çaçxa! Çaçxa ren çaçxa! (Bugün perşembedir!
Bu gün perşembedir!)” diye bağırırlar ve ertesi günün gelmesini sağlarlar.
Laz masallarında da Periler
önemli bir motiftir. Burada iyi ve kötü
Periler ya da masal kahramanını ödüllendiren, onlara yardımcı olan; fakat
kötü karakteri cezalandıran, onları yanlışa sevk eden Peri karakterler de vardır.
Görüldüğü gibi yukarıdaki anlatımlardan üç Ç̆ink̆a tiplemesi ortaya çıkmaktadır:
i.
Küçük ruhlar.
ii.
Kötü bir cin.
iii.
Güzel bir peri.
Bunlardan kötü bir cin tanımı ile açıkladığımız Peri tahayyülü birbirleriyle örtüşmektedir.
Anadolu’da da Cin inancı (dişisine Peri, erkeğine Cin denir. Çoğul: Ecinni) yaygın bir
söylencedir ve cin, kısa boylu, ayakları ters, uzun yüzlü, erkek-kadın olarak
yaşayan, kendi dünyaları ve toplumsal sistemleri olan, ateşten yaratılmış
varlık olarak tanımlanır.[5] Bu cin tanımı ile Ç̆ink̆a ve Perinin bazı
yörelerdeki tahayyülü birbirlerine benzemekte olup, belli ki bu tahayyül Laz
kültürüne İslam’la birlikte girmiştir. Ancak Ç̆ink̆a kavramı yerel motiflerle öylesine yüklüdür ki, onu ilk
bakışta Anadolu toplumlarındaki cin kavramı ile tam olarak örtüştürememekteyiz.
Özellikle Fırtına’daki ve K̆amp̆arna’daki tanımların orijinal ve yerel
tahayyüller olduğu anlaşılmaktadır.
K̆amp̆arna’daki Ç̆ink̆a
tanımı da ilk bakışta İslami kökene dayanan tanıma yakın gibi görünmektedir. Bu
yakınlığı belirleyen ayrıntılar; bunların da toplumsal bir düzende yaşıyor
olmaları ve vücut yapılarındaki benzerliklerdir. Ancak K̆amp̆arna’daki Ç̆ink̆a tahayyülünde boy olarak kısalık
değil cücelik söz konusudur. Zira K̆amp̆arna’da Ç̆ink̆a ancak 30-40 santim boylarında bir varlık olarak tanımlanır.
Ayrıca ayaklarının ters olduğuna dair bir bilgi yoktur burada. Bu yüzden
buradaki Ç̆ink̆a tanımını ancak
İmereti’deki Ç̆ink̆a tanımı ile ilişkilendirebiliriz.
Fırtına Vadisi Laz köylerindeki Ç̆ink̆a
tanımı ise Laz mitolojisindeki başka bir kahramanla ilişkilidir: Germak̆oçi ile.
Germak̆oçi ya da Galenişik̆oçi[6] motifi değişik bölgelerde ayrı kılık ve
işlevlerde ortaya çıkabilmektedir ve bu orman adamı Megrellerin Oçok̆oçi,[7] Doğu Karadeniz toplumlarındaki koncoloz/karakoncoloz
ve hatta Kelt halk söylencelerinde geçen Woodwose (Almanca: Wilder
Mann) tahayyülüyle ilişkili olmalıdır.
Germak̆oçi Atina yöresinde
kıllı, denizin içinde oturan, kötü bir yaratıktır. Sadece Ocak ayında (ǯanağani)
ve yedi gün boyunca denizi terk eder; çevre köylerde karışıklıklar çıkarır.
Yoldan gelip geçenlere adlarını sorar ve ancak beklediği yanıtı aldıktan sonra
insanlara yol verir. Her gördüğünü taklit eder. Yalnızca ateşten korkup kaçar
ve bağırarak denize atlar.
Görüldüğü gibi buradaki Ç̆ink̆a
ile Germak̆oçi arasında, görünüş ve
davranış açısından önemli benzerlikler vardır: Her ikisinin vücudu kıllarla
kaplıdır, ateşten korkarlar ve insana benzerler. Fırtına’da Germak̆oçi ya da buna yakın bir
tahayyülün olmaması da burada Germak̆oçi’nin
Ç̆ik̆a adını aldığı kanaatini
güçlendirmektedir.
Ardeşen Z̆ğemi’deki Ç̆ink̆a
tanımı ise klasik dünya edebiyatında bahsedilen güzel ve iyi peri
tahayyülüne yakındır.
Her ne olursa olsun, Ç̆ink̆a
günümüzde bile Lazların varlığına inandıkları, çekindikleri ve masallardan
şiirlere, sözlü edebiyatın her sahasında işledikleri bir kahramandır. İslam’la
birlikte Karadeniz’e gelen Arap cin, bu topraklarda, Lazlar arasında Lazlaşmış
ve neticede tulum çalıp horon oynayan, Lazca konuşan, biraz şakacı biraz
tehlikeli, ırmaklarda taş atan, mısır değirmenlerinde yaşayan Ç̆ink̆aya dönüştürmüştür. Onun bu evrim
sürecini sorgularken, kuşkusuz farklı coğrafyalardaki ve özellikle Kafkasya ve
Doğu Avrupa kırsalındaki cin tahayyülleri ile kıyaslamak bizi şaşırtıcı
bilgilere ulaştıracak bir deneyim olacaktır.
İrfan Çağatay Aleksishi
aleksivatlk@hotmail.com
İrfan Çağatay Aleksishi
aleksivatlk@hotmail.com
[1] Dumézil 2000:
52-53.
[2] MTANEBİVA, F.:
“Ç̆ink̆a”, Lazuri Ambarepe. No:1,
Maisi 1992: 4-7.
[3] Cemil Zenuri,
Karmat̆epe – Değirmenler: http://www.lazuri.com/karmatepe_degirmenler.html
[4] Buradaki Peri tanımı Fırtına Vadisi Laz
köylerine aittir.
[5] http://tr.wikipedia.org/wiki/Cin
[6] Germak̆oçi’nin kelime anlamı “dağ
adamı”, Gelenişik̆oçinin kelime anlamı ise “dışarının adamı, yabani adam”dır.
[7] Oçok̆oçi Mingrelyalılardaki bu “kurt
adam”, T̆qaşi Mapa’nın kocasıdır. Göğsü kıl yerine sivri uçlu kemikli
urlarla kaplıdır. Yoldan geçenlerin üzerine atılıp onları güçlü kollarıyla
göğsündeki bu sivri kemiklere bastırarak öldürmektedir. Bu nedenle yaya onu
fark eder etmez ateş etmelidir. O da sadece bir kez. Bunun üzerine Oçok̆oçi yayaya yaklaşarak bir ikinci
kez, bir üçüncü kez ateş etmesini emreder. Ancak yaya onun bu isteğini yerine
getirmemelidir, aksi halde Oçok̆oçi
eski gücüne tekrar kavuşur ve karşısındakinin üzerine atılır. (Dumézil a.g.e.
2000: 79)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder