Laz sözlü kültürü incelemeye değer pek çok malzeme içerir.
Bunlardan en ilginç olanlarından biri de doğaüstü karakterler ve bunlara bağlı
hikâye, masal ve memoratlardan oluşan sözlü edebiyattır.
Laz sözlü kültürü içerisinde “doğaüstü varlık” olarak
tanımlanabilecek başlıca karakterler; cin/peri, germak̆oçi/mt̆k̆oi k̆oçi, oburi/k̆ap̆k̆ap̆i
ve cazidir. Her dört doğaüstü varlığa
farklı bölgelerde farklı isimler verilir, bazen bir ismin en az iki tanesi için
de kullanıldığı olmaktadır. Mesela ç̆ink̆a
Arhavi civarı için cinleri ifade eden bir kelime iken, Ardeşen’de germak̆oçi’ye yakın bir varlık için
kullanılır.
Bu dört hayali varlıktan cinler ekseri değirmenlerde karşılaşılan,
belli bir vücutları, fiziki yapıları olmayan, insan ya da hayvan şekline giren,
ancak ayakları ters olarak tasvir edilen varlıklardır. İkinci karakter germak̆oçi ise (Ardeşen’in dağ
köylerinde ç̆ik̆a), vücudu kıllarla
kaplı, ormanda yaşayan bir tür “yaban adamı” şeklinde tasavvur edilir.
Atina’da, bunun farklı bir varyasyonu olan k̆oncolozi
ocak ayında denizden çıkan, iri yarı, kuyruklu, insanımsı bir varlıktır. Oburi/k̆ap̆k̆ap̆i ise öldükten sonra
borcu ya da alacağı olduğu için (ya da başka bir sebeple) hortlamış insan
olarak tanımlanır.
İlk iki doğaüstü varlıktan farklı olarak cazi/cadi, karakter ve motif açısından daha oturmuş, daha somut
bir inançtır. Cazi, bilinmeyen bir sebeple doğaüstü güçler kazanmış,
ekseri yaşlı bir kadındır. Bununla birlikte ihtiyar erkekler de cazi olabilirler. Caziler k̆uk̆ari/k̆ok̆alenʒi/k̆ank̆uleʒi
ile yeni doğmuş bebeklerin ciğerlerini boğazlarından çıkarır ve bebeklerin
ölümüne sebep olurlardı. Bu yüzden Lazcada beregemşkidale
(“çocukboğucu”, bu kelime aynı zamanda
cazinin kılığına büründüğü bir canlı olan “tırtıl” demektir) olarak da
anılırlar. Cazilerin ekseri erkek
çocuklara musallat oldukları anlatılır.
Farsça جادو câdû “büyücü kadın, cadı”
kelimesinden Türkçede (halk ağzında cadı ve cazı biçimleri
vardır) ve oradan da Lazcaya giren cadi/cazi Lazcanın bütün
diyalektlerinde kullanılan bir kelimedir. Muhtemelen cazi kelimesi kullanıma girmeden önce Yunancada aynı anlama gelen mangisa
kullanılmaktaydı. Halen Trabzon Rumcasında mayisa [μάγισσα mágissa
şeklinde yazılır] cadı demektir. Mangisa kelimesi günümüzde bile
(Ardeşen diyalektinde) çocukların bahçeye girmesini önlemek için uydurulmuş bir
tür öcü olan Dida-mangisa’nın isminde yaşamaktadır.
Cadı inancı Avrupa’dan Japonya’ya kadar geniş bir sahada yaygındır.
Bu geniş sahada cadılar, kara büyü yapan, bebekleri ya da yetişkin insanları
öldürerek kalplerini ya da ciğerlerini yiyen genellikle kadın olarak tasvir
edilen varlıklardır. Ortaçağ Avrupa’sında Engizisyon mahkemelerinde pek çok
kadının cadı suçlamasıyla yakılarak öldürülüşü tarihi bir gerçektir.
Doğu Karadeniz’de Trabzon, Rize ve Artvin civarındaki cazi inançlarının büyük oranda
birbirleriyle örtüştüğünü ayrıca belirtmek isterim.
2011 bahar ve yaz aylarında Rize, Artvin, İzmit ve Yalova
illerindeki Laz köylerinde yaptığımız derleme çalışmalarına göre, cazi olmuş insanlara bu hal Allah’tan
gelirdi. Yeni bir doğum olduğu zaman cazileri
uyku tutmaz, ille çocuğu boğup ciğerini ya da kalbini almak isterlerdi. Cazi olmuş ninelerin kendi torunlarını
bile boğduğu sıkça anlatılmaktadır. Bir şekilde saldırısı önlenmiş olan caziler bu duruma çok kızarlar, çocuğun
kanını bir ağaca sürerek “bu ağaç kuruyunca bu çocuk da ölsün!” diye kara büyü
yaparlardı. Cazinin sığırlara ve
özellikle buzağı ve keçilere musallat oldukları, gece inekleri sağdıkları da
anlatılmaktadır.
Caziler çeşitli
hayvanların kılığına girebilirler. Bebeğin bulunduğu odaya girmek için ekseri
örümcek ya da tırtıl [Lazcada tırtıla beregemşkidale denmektedir]
kılığına bürünür, tahtaların delik ve aralıklarından geçerek, tavan
aralarından, bacalardan, k̆eremuli/k̆lemurilerden sarkarak odaya
girerlerdi. Odaya giren cazi tekrar
eski haline döner, bazı anlatımlara göre, xut̆up̆ali denen küçük bir
zembille getirdiği bir tutam külü annenin gözüne serper (tolis mt̆ut̆a/mt̆veri
mebğalu), böylelikle annenin derin bir uykuya dalmasını sağlardı. Anne uykuda
iken de k̆uk̆ari/k̆ok̆alenʒi/k̆ank̆uleʒi denen ucu eğri, demir bir
çubukla çocuğun ciğerini ya da kalbini söküp alırdı.
Cazinin saldırısına
uğramış bebekler, ağız çevresinde kanlı bir köpük olduğu halde, sabah cansız
olarak bulunurlardı. Caziler bebek
ciğer ya da kalplerini gece mağaralarda toplanarak açık ateşte pişirip
yerlerdi.
Eğer, cazi örümcek, kedi,
köpek ya da başka bir kılıkta iken kılığına girdiği hayvana zarar verilirse
kendisi de o kılıktan çıktığında aynı zararı görür, eğer kılığına girdiği
hayvan öldürülürse kendisi de ölürdü.
Cazinin saldırısını
önlemek için çocuk oxori denen ocak ve bacanın bulunduğu saldırıya nispeten
daha açık odalarda yatırılmaz, çocuğun beşiğinin bulunduğu odanın duvarları
kontrol edilerek örümceğin bile giremeyeceği şekilde delikler kapatılırdı. Evin
bütün kapı ve pencereleri de dualarla kilitlenirdi. Cazilerin dua ya da besmele ile kapanıp kilitlenmeyen kapı ve
pencereleri açabildiğine inanılırdı. Çocuk, kırkını dolduruncaya kadar gece ya
da gündüz hiçbir şekilde yalnız bırakılmazdı.
Caziden korunmak
için bazı uygulamaların yapıldığı da kayıt altına alınmıştır. Bazı anlatımlara
göre, okumasını bilen biri okuyup dualar ederek beşiği içine alacak şekilde bir
daire çizerdi. Cazinin, odaya girse
bile, bu dairenin içine giremeyeceğine inanılırdı.
Caziler bir yerden
bir yere gitmek için kalbur (onʒoru), küp ya da süpürgelere (okosale) binerler,
gözlerini yumup açtıklarında istedikleri yere varmış olurlardı. Caziler bu maksatla kullandıkları kalbur
ya da küplerden bir şey yemezler, süpürgeleri kullanamazlardı. Bir kişinin cazi olup olmadığı bu yolla da
anlaşılabilirdi. Ayrıca cadılar bazen ellerinde çıngıraklar olduğu halde, gece
domuza binip gezerler, derneklerine gider, mısır tarlalarına zarar verirlerdi.
Anlatımlara göre cazileri
yakalamak hemen hemen imkânsızdır. Onların ancak kılık değiştirdiklerinde ya da cazilik yaparken yakalanabileceğine
inanılır. Caziler ağ, file gibi
örgülerden özellikle korkarlar. Bir kişi kendisini ağla örterse cazi onu göremez. Eğer cazinin üzerine ağ atılırsa cazi kaçamaz ve yakalanır. Bu sebeple
yeni doğan çocukların beşiklerinin ağla örtüldüğü, caziyi korkutmak için beşiğe ağ parçalarının bağlandığı da olurdu.
Cazilerin özel bir
kazanda hazırladıkları bir tür ilacı (bazı anlatımlara göre insan dışkısını)
koltuk altlarına sürerek uçabildikleri de yine rivayet edilir.
Eğer bir cazinin yüzüne
üç kez cazi olduğu söylenirse sırrı
ifşa olur, caziliği biterdi. Aynı
şekilde cazi olduğunu itiraf eden cazilerin de cazilikleri son bulurdu. Cazilerin
koltuk altlarında ince, zarımsı bir tüy bulunduğuna inanılır, aynı şekilde
kuyruk sokumlarında da gözle görülmeyen bir kuyruk olduğu, bu kuyruğun ancak
suda ortaya çıktığı söylenirdi. Bu kuyruktan ötürü cazilere k̆udeloni “kuyruklu” da denir. Cazilerin suya atılsa bile suya batmadıkları inancı da vardır.
Kuyruğu ve koltuk altındaki tüyleri ateşle dağlanan, usturayla kesilen caziler, cazilere özgü özelliklerini kaybederlerdi. Cazilikleri son bulan bu insanlar kısa zaman içerisinde ölürlerdi.
Günümüzde, ekonomik ve sosyal olguların değişmesi ile birlikte cin,
germak̆oçi, ç̆ink̆a/ç̆ik̆a, oburi/k̆ap̆k̆ap̆i gibi doğaüstü inançlar
azalmıştır. İslam’ın bunlardan sadece cin inancını doğrulaması
diğerlerinin yok olmasına ve kısmen de her birinin farklı özelliklerinin cin
kavramına farklı motifler olarak eklemlenmelerine neden olmuştur. Buna rağmen,
özellikle bu kültürel değişimin daha yavaş gerçekleştiği dağ köylerinde cazi inancı, diğerlerine nispeten daha
sağlam muhafaza olmuştur. Bunun başlıca nedeni, halk arasında cazi olarak bilinen insanların sadece
bir hikâyeden ibaret olmayıp, gerçek hayatta da var olmaları, onların bir tür
“gizli toplumun/cemaatin” üyeleri olarak algılanmalarıdır. Görüştüğümüz pek çok
insan, isim vermekten kaçınsa da, bir ya da birden çok caziyi tanıdığını beyan etmiştir. Bunların bir kısmı ölmüş, bir
kısmıysa halen hayattadır! cazilerin
bu denli somut ve hayatın içinde bireyler olarak algılanmaları, cazi inancını devam ettiren ana
faktörlerden birisidir. İkinci faktör ise, hiç kuşkusuz ki, açıklanamayan yeni
doğan ölümlerine ebeveyn kusurundan başka “makul” bir açıklama bulma isteğidir.
“Sözlü kültürün gerçek arşivi kütüphaneler değil, insan
hafızasıdır” aforizmasından hareketle Ardeşen’den derlediğimiz “yaşanmış”
birkaç cazi memoratı eklemeyi konumuz
için uygun buluyorum. Bunlar Ardeşen’in Timisvati, Muşk̆ala, Nz̆ğemi ve merkez
mahallelerinden derlenmiş memortlardır. Sözlü gelenekte pek çok cazi masalı bir o kadar da memoratı
bulunduğunu belirtmem gerekir. Ayrıca anlatıcıların bu olayların gerçekliğine
kesinlikle inandıklarını da tekrardan hatırlatmak isterim.
1. Memorat: Ardeşen, Merkez Mahallesi (Azak̆li)
Ar, eveli, nusa şk̆imişi babaşi baba Acara içalişamt̆ey. K̆uçxete
it̆ey - moyt̆ey eveli, do motorite. Teraç̆epeşi enni ǯale ar oxori kort̆u.
Dogigurun da? Teraç̆epeşi, huyti kon. Teraç̆epeşi enni ǯale do enni cile,
başt̆a ar oxori kort̆u. Enişt̆e şk̆imi Sabit̆işi baba oxori. Hekoti ǯulu
berenape kuonunan. Acaraşa k̆oçi motori mek̆oreri na ort̆u, motori meǯu. Motori
cexedu, Art̆aşenişa komoxt̆u. Idu, enni ǯaleni na ort̆u bere coşk̆idu, enni
başt̆anşi bereti idu coşk̆idu. Motori ceri doloxedu, motori ceri mendionu. Mu
uşk̆un çi hani hikon onan. Idu, t̆k̆u çi, “Ma amseri dido goft̆i, dido
goft̆i”-ya çi. “E, so do so idi?”-ya uǯvey. “So do so vidi, ar çoişa mendaft̆i
motorite, a çoişa mendaft̆i. A zuğa kort̆u. Zuğa kogamaft̆i. Ar çoişa keşk̆aft̆i,
didi çoişa. En megzani oxori ar tane bere kort̆u. Him cevoşk̆idi-ya. Ar do enni
başt̆a ar oxori kort̆u”-ya.
Himdo rametli badi t̆k̆u-ya çi; “Vay Alla canuni alsun, ham k̆oçi
bere cemişk̆idu. Aşk̆va hamuşi dulya vuxenart̆ui!?”-ya do naşk̆vey dulya komoxt̆ey.
Moxt̆eysi berepe muşi, curiti... A Sabit̆işi cumana ort̆u, a Teraç̆işi.
Eveli kort̆u e çona.
2. Memorat: Ardeşen, Timisvati (Köprüköy)
Him, Alla t̆arafinden iyert̆u.
Eveli, nusa bere koconcinay. Damtire muşi unk̆ay da bere. Nusa
dulyaşa ulun. E moxt̆usi bere ğureri. Ham bere mu ağodu, mu ağodu, mu ağodu? E
doğuru, doğuru. Ar daa hişo dvağodeysi “Damtire sk̆ani bere mo nut̆oçam”-ya
uǯvey. “E moy?” “Damtire sk̆ani bere mo nut̆oçam”-ya çi, var acerey. Masumanişi
nusa dulyaşa igzalu. Bere xolo nut̆oçey. Biç̆iti do, bere muşiti do “ma
k̆ulbet̆işa vulur, mendra yerişa vulur” dei gamaxt̆u igzalu. Eveli onʒxeni
vit̆urt̆itu. Onʒxeni p̆iʒarina eǯu. Heko mç̆eşuy. Coǯey nana muşi. Omǯeliti
kodgun.
Ar daa, bere usinapay haşo, “E bere şk̆imi, maxenen do mu p̆a, Alla
t̆arafinden maxenen do mu p̆a?! Muç̆o gamovanç̆are, muç̆o gamovanç̆are!”-ya do
bere haşo obirams. Bere obiray, obiray, obiray...
“Mu p̆are, muç̆o gamovanç̆are? Muç̆o p̆are?” Isinapamt̆uşani, bere
muşi kocext̆u cin, p̆ri muti oğoday die.
“E nana şk̆imi-ya, ham macurani, masumani bere, mengere si
gaxenert̆u.”
“Bere şk̆imi, ne ise p̆ici kocemçi-ya do komoxt̆i-ya, maxenen do mu
p̆a-ya, Alla t̆arafinde cigeri işt̆aği maen do mu p̆a, cigeri işt̆aği maen do
mu p̆a?!”-ya.
Hişo işt̆e, eveli iyert̆u.
3. Memorat: Ardeşen, Maxat̆oba (Yeniköy)
Eveli baba şk̆imiti oç̆opu, livadi. Eveli baba şk̆imi ğecişa
goyt̆u. Abaşina livadepe, Maxat̆oba.
Içinderi ğeci kodoloxt̆u. K̆ollaur, baba şk̆imi avci rt̆u. Baba
şk̆imi Abaşinaşi biç̆epe ak̆alap̆art̆ey. Biç̆epe “A komext̆i, mu iyen,
gamamp̆iley livadi. Içindi hey doloxen”-ya. K̆alivepeti kort̆u. “K̆alivi miti
mo doxedurtu do, ma meft̆are”-ya. Abaşinaşi Mecidi hinişk̆ala Talibi, ǯale
Çibarişi ǯale na on livadepe k̆alivi kon. A saet̆i daa kon limcişa. Baba
şk̆imi, k̆ullaur, mendulun. Hikole k̆oǯulun, mele mendulun. Hikole k̆oǯulun,
mele mendulun, camt̆en. Soğuni, “Amʒika nciri dop̆a do aya yat̆i mu asen?”
Yavaş yavaşi konont̆obu. Idu, ğeci na cexet̆u kocoç̆opu. Ğeci cexen, lazut̆i
kunkoluy. Ar haşo kek̆iǯedu-ya do, “Var-ya, mikti mikti do soğuni omç̆opi”-ya.
“Ama mo mizit̆am, muyyen mo mizit̆am”-ya.
“Ama millet̆işi livadi gamaili do? Si ham so zirum do cexedur do
livadi, gamailum?”-ya.
“Si mo mizit̆am do, aşk̆va va movulur”-ya.
Var uzit̆u baba şk̆imi, ama millet̆i kogvapiney. Muyyen dot̆k̆vi,
muyyen dot̆kvi, muyyen...
Va t̆k̆u. Sirrini satmadi.
4. Memorat: Ardeşen, Muşk̆ala (Özgür Mahallesi)
Ho, cazi coşk̆idu.
Iyert̆u. Içinamt̆eyti cazepe. Hast̆eri hast̆eri nisimadamt̆ey. Him komşun,
hast̆eri kon, hist̆eri kon.
K̆oçi kort̆u, nondi, cigeri, nondi ikumt̆es-ya, cigeri
keşk̆uğamt̆es-ya. Rast̆i moxt̆es-ya, be da!
Daçxuri ogzes a zeni yeri do kok̆ik̆atey. Xut-aşi k̆oçi. Oxorza,
komoli. Ogzes daçxuri. Him seri şk̆i tane bere doğuru.
A k̆oçi xayvani çobani rt̆u do çadiri ikumt̆ey eveli. Ar yeri,
at̆a, a zeni daçxuri ogzes-ya. Ham, daçxuri mot ogzun dei mendaxt̆ey, çairluği
oşk̆ena. Idesi, boli xumalepe doey. Nok̆ançxulepe mele mole kododvey. Cigerepe
keodvey. Nondi, xumali cindo. Şk̆i tane cigeri ç̆umt̆ey. Iri na eçopu çendi.
Ʒxaʒxalamt̆u ç̆umt̆u-ya. Rast̆i moxt̆ey.
Mignapun ama esseşi Alla uşk̆un bere şk̆imi, ho.
Zade t̆at̆li ayert̆es. Seri var ancirert̆es, cigeri t̆at̆li rt̆u.
Nondite it̆es gogağari, muç̆o'n va mişk̆un gogağari. Cazepe onʒoru
cexuneri goit̆es-ya. Himute var anʒorert̆ey kodvok̆açik̆o. Himute goit̆ey. Mutu
var imxort̆ey. Him, mʒxuli cubğamt̆ey, urzeni cubğamt̆ey do, him na
cobğamt̆eyte gogağari, him yerişi var imxort̆ey. Himute çi goit̆ey.
5. Memorat: Ardeşen, Nz̆ğemi (Aşağı Durak)
Ma va mağodu do cuma şk̆imişi a bozomotina hişo ağodu. Him oxorzati
karmat̆e omkuşa mendaxt̆u. Şk̆uni çoi.
Var. Yoxo va cevodvare...
Karmat̆e omkuşa mendaxt̆u. Seri cuma şk̆imişi oxorişa kodogutu. E
dinciru. Cur tuteri'ni, sum oniti, cuma şk̆imi Memet̆işi ilçideni bozomotina
kocuncay. Him oxorzati dinciru. Ç̆umanişi oǯedey, bere dinʒxiri moğay p̆icişa.
Him oxorzati kuşk̆urt̆eyti ha hişo na ort̆u. Xoşi, mu uşk̆uran çi amseri hişo
asen? Nusa bere oǯedusi, “huu, bere doğuru, bere doğuru!” Oxorza gamaxt̆u,
imt̆u igzalu. Karmat̆e-marmat̆eti va mku. Ama him oxorza bere muşişiti a cur
tane dvoğodu it̆uran. Doğuru huy gogağari, cunaxçariti bieri? Tobest̆afulla!
E do uǯvey, “Bena mo coşk̆idam, bena haşo mot ikum!” Guri bile
kommalu da. Nusaşati guri kommalu, bere muşişati.
İrfan Çağatay Aleksişi
aleksivatlk@hotmail.com
İrfan Çağatay Aleksişi
aleksivatlk@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder