MISIR BİTKİSİ
ve
lazut-, laust-,
laus- KELİMESİNİN ETİMOLOJİSİ
Mısırın (Zea mays L.) anavatanı Meksika’dır. Bütün
Amerika’da en önemli tahıl ürünü olarak asırlarca tarımı yapılmıştır. ABD’nin New Mexico
eyaletinde yapılan arkeolojik kazılarda, kayalardan oluşmuş barınaklarda ve
mağaralarda bulunan mısır taneleri ve mısır koçanı parçalarının yaklaşık 5000
yıllık oldukları tespit edilmiştir. Öte yandan 1954 yılında, Meksika’nın
başkenti Mexico City’de yapılan arkeolojik kazılarda ise, toprağın 50-60 metre
derinliğinde, yaklaşık 7000 yıllık olduğu belirlenen mısır çiçek tozlarına
rastlanmıştır. Yabani mısır bugüne kadar bulunamadığı için, mısırın orijini ve
tarihine ilişkin kesin bir bilgi elde edilememiş, bu konuda çeşitli teoriler
üretilmiş ve hepsi de günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Ancak, yapılan tüm
arkeolojik kazılardan elde edilen bulgular, mısır bitkisinin 8.000 ile 10.000
yıllık bir geçmişi olduğunu göstermektedir.
Mısırın Eski Dünya’ya getirilip yayılması hakkındaki temel görüş Christoph
Kolumbus’un ilk mısır örneklerini 1493’te Amerika yolculuğu dönüşü İspanya’ya
getirdiği şeklindedir. İspanya’ya girişinden birkaç yıl sonra ise mısır,
Portekiz, Fransa ve İtalya başta olmak üzere, Güneydoğu Avrupa ve Kuzey
Afrika’ya yayılmıştır.
Denizci Portekizliler, 16. yüzyıl başlarında mısırı Afrika’nın kuzey
kıyılarına götürmüşler, daha sonra da mısır, ticaret yolları vasıtasıyla,
Hindistan ve Çin’e doğru ve buralardan da bütün Asya’ya yayılmıştır. Mısırın
Anadolu’ya girişi ise, Kuzey Afrika üzerinden olmuştur. Bu bitkiye, Türkiye’de
mısır adının verilmiş olması, bu bitkinin Mısır ve Suriye üzerinden girdiğinin
bir göstergesi olarak kabul edilir.
Mısır bitkisi, yüksek
çoğalma oranı ve verim potansiyeli sayesinde çok hızlı bir şekilde bütün dünyaya
kolaylıkla yayılmıştır. Girdiği pek çok bölgede, mevcut bazı bitkilerin yerini
almış olan mısır örneğin, Afrika kıtasına girdikten sonra, ana bitkilerden olan
koca darı (Sorghum bicolor L. Moench) ile yer değiştirmiştir.
Günümüzde mısır,
dünyada buğday ve çeltikten sonra en fazla tarımı yapılan tahıl bitkisidir.
Tropik, subtropik ve ılıman iklim kuşaklarında yetişebildiği için, Antarktika
hariç, dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde az-çok mısır tarımı
yapılabilmektedir. Dünya üzerinde, 58o Kuzey ve 40o Güney
enlemleri arasında kalan alanlarda, deniz seviyesinden başlayarak 4000 metreye
kadarki sahada mısır yetiştirilebilmektedir.
MISIRIN KARADENİZ’E
GETİRİLMESİ
Mısır 1515’te Portekiz’e, 1574’te İspanya’nın Bask bölgesine, 1612’de
Fransa’ya götürülmüştür. Fransa’da bu dönemde blé d'Espagne (İspanyol
buğdayı) olarak adlandırılan mısır, 1554’te muhtemelen Kuzey Afrika üzerinden
Venedik’e götürülmüş ve Po havzasında ekimi yapılmış, buradan da Balkanlar’a,
Sırbistan, Romanya ve Osmanlı İmparatorluğu’na doğru yayılmıştır. 1540’ta
Mısır’dan başlamak üzere 1550’ye kadarki dönemde bütün Kuzey Afrika’ya
yayılmıştır. 1637’de de Çin’e doğru yayılımını tamamlayan mısır 1700’lerin
sonlarına doğru bütün Eski Dünya’da tanınan ve ekimi yapılan bir tahıl olarak
karşımıza çıkar.
Yukarıda değindiğimiz
üzere, mısır bitkisinin Anadolu’ya getirilmesiyle ilgili temel görüş, bitkinin
o sıralar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir eyaleti durumunda olan Mısır’dan Suriye
üzerinden getirildiği yolundadır. Anadolu’ya ilk kez 1600 yılında getirilmiş
olduğu kabul edilmektedir (Elçi – Kolsarıcı – Geçit, 1987 s. 53). Mısır
kelimesi önceleri ve halk ağzında Mısır darısı ya da Mısır buğdayı
olarak kullanılırken daha sonra bu ifade kısalarak mısır şeklini
almıştır. Mısırın deniz ticareti yoluyla İstanbul üzerinden Karadeniz’e yayıldığı
kabul edilirse, Karadeniz’in doğusuna 1600 yılından sonra ve mısır tarımının
yapıldığına dair ilk kayıt olan 1647 yılından önce getirilmiş olmalıdır. Bitkinin
buraya getirilmesinde Karadeniz ticaretinde imtiyaz sahibi olan Cenevizli ve
Venedikli denizcilerin etkili olması muhtemeldir. Djaparidze bölgeye getirilen
ilk mısır cinsinin de Zea mays var. indurata olduğunu bildirir ve
Zea mays var. indeutata
türü mısıra bölgede ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısında rastlandığını ileri
sürer (ჯაფარიძე 1975 s. 79).
A. Djaparidze mısırın
Gürcistan’daki tarihi hakkında şu bilgileri vermektedir;
“საქართველოში სიმინდი XVII საუკუნის შუა პერიოდში შემოვიდა შავიზღვისპირი რაიონებში და სულ მოკლე დროში სამეურნეო მნიშვნელობის გახდა. აღმოსავლეთ საქართველოში XVIII საუკუნიდან ლიხის მთის გადალახვით ქართლის მიდამოებიდან დაიწყო გავრცელება.” (ჯაფარიძე 1975 s. 79).
Gürcistan’da mısır 17.
Yüzyılın ortalarında Karadeniz’in kıyı bölgelerine getirilmiş ve kısa zamanda ekonomik
önemi artmıştır. Doğu Gürcistan’da 18. Yüzyılda Lixis Mta zaferi ile Kartli
çevresinde yayılmaya başladı.
Doğu Karadeniz’de mısır tarımı yapıldığını bildiren en eski kaynak Evliya
Çelebi (1611-1683) Seyahatnamesi’dir. Evliya Çelebi, aşağıda ele alacağımız
gibi, 1647-48’de kaleme aldığı notlarında lazut olarak geçen mısır
bitkisinin, özellikle Megrelya’da tarımının yapıldığını bildirilmektedir. Evliya
Çelebi’nin verdiği bu bilgi doğrultusunda Mısır tarımının Karadeniz’in
doğusunda yaklaşık olarak 1600-1630 yılları arasında başladığını söyleyebiliriz.
lazut-,
laust-, laus- KELİMESİ ve ETİMOLOJİSİ
lazut kelimesine rastlanan en eski kaynak Evliya Çelebi Seyahatnamesi’dir. 17.
Yüzyıl ortalarında kaleme alınan eserde kelime lazut
ve lazut darısı şeklinde yer alır ve üç yerde geçer:
(1647 yılında Gönye Kalesi’nin
kuşatılmasını anlatırken) … ve uzaklarda ne kadar köylü, kentli; âsi,
itaatkâr insan varsa denizler gibi asker dalga dalga gelip, herkesin elinde
birer demet çalı, birer torba tezek, birer demet lazut darısı,
göğem çalısı ve pasta darısı sapı demetleriyle gelip, kalenin dört tarafına
demetleri yığdılar… (II 333a4)
… (Mikrilistan’ın)
Buğday ve arpası azıcık ekildiğinden az olur ama lazutu ve pasta darısı
çok olur… (II 329b15)
(Mısır’da yetişmeyen/üretilmeyen
ürünleri sayarken) …Ve mekûlât hububat kısmından olmayanlar bunlardır:
Yulaf, kapliçiye, çavdar, deri, lazut, heldine, burçak börülce, zafran,
pamuk, fıstık, kiraz, vişne, muşmula, üvez, karayemiş, kocayemiş, çilek,
göknar, Trabzon hurması, kızılcık, gövem, kayısı, kestane, pelit, alıç, kuş
yemişi ve … (X 240b4)
Dankoff Evliya’da geçen lâzut
kelimesini “bir çeşit darı” olarak açıklar ve Derleme Sözlüğünde geçen “lazut
(lazot): mısır” kelimesiyle ilişkilendirir (Dankoff 2008, s. 163). Evliya
kitabın başka bölümlerinde mısır bitkisi için mıṣır buġdayı ve ḳalımboḳ
kelimelerini kullanır (Dankoff 2008 s. 136).
Dankoff’un iddia ettiği
gibi lazut, lazut darısı kelimesinin anlamı “bir çeşit darı” değil mısır
buğdayı olmalıdır. Zira, halen mısır bitkisine Anadolu’da Mısır darısı,
darı ve Çin darısı dendiği görülmektedir (TDK Türkçe Sözlük darı
maddesi). Bu yüzden lazut darısı tamlamasının bir darı türünü ifade
ediyor olması gerekmediği gibi, halk ağzında ve çevre dillerde kelimenin darı
anlamında kullanımını destekleyen bir materyale de rastlanmamıştır.
lazut
kelimesinin 18. yüzyıl boyunca, Trabzon Vilayetinde mısır anlamında
kullanıldığını Salnameler de doğrulamaktadır.
1843-44
yıllarında bitkibilimci Karl Koch’la birlikte Lazistan sancağını dolaşan ve
derlediği dilbilimsel malzemeyi Über die Sprache der Lazen adı altında
yayımlayan Georg Rosen lazut kelimesini لازوﺪ lazud
“Mais”
şeklinde tespit etmiş ve kayda almıştır (Rosen 1844 s. 35).
Bundan çok sonra, Ahmet
Vefik Paşa Lehçe-i Osmanî (1306/1888)’de kelimeye yer vermiştir:
لازوت
لاز اتمکی معناسنه مصر بوغدایی.
lāzūt
Lāz etmeği ma‘nāsına mıṣır buġdayı. (Lehçe-i Osmanî s. 748)
Yaklaşık aynı dönemin sözlükçüsü Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türkî adlı
sözlüğünde kelimeye rastlanmaz.
Kelimenin Yayılışı
Türkiye’de lazut kelimesi ve türevlerine, sadece Güneydoğu Karadeniz
ve Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde rastlanmaktadır. Kelime burada
konuşulan Lazca, Megrelce, Trabzon Rumcası, Ermenicenin Hemşin, Trabzon,
Axalc’ixa diyalektleri, Kürtçenin Kuzey ağızları ve Türkçenin yerel ağızlarında
kullanılmaktadır.
Kelimeye
Lazcada lazut̆i (Atn., Arş., Vi3h., Ark., Xop.), laust̆i
(Xop.) (Bucaklişi & Uzunhasanoğlu & Aleksiva 2007 s. 323)
Megrelcede ლაზუტი lazut̆i, ლაიტი lait̆i, ლაჲტი layt̆i, ლატი lat̆i, ლასტი last̆i (Kadjaia),
Ermenicede լազուտ lazut (Axalc’xa, Hemşin, Trabzon),
(Ačaṙyan 1913 s. 405)
Kürtçede lazût ve bunun metatezli şekli zalût
şeklinde tesadüf edilir.
Trabzon Rumcasında mısırı ifade eden asıl kelime τσουπάδ tsupad’dır. λαζούδιν, λαζούδ’ lazudin, lazud kelimesiyse “soyulmamış, koçanlı mısır”
demektir. (Papadopoulou c. I, s. 510)
Kelimenin Türkçedeki dağılımı Derleme Sözlüğü ve Akademik
çalışmalara göre şöyledir:
- DS lazut (Samsun;
Zara –Amasya; Turhal –Tokat; Maçka -Trabzon; Gümüşhane; Hemşin –Rize;
-Artvin; Posof –Kars; Erzurum; Erzincan; Ahlat –Bitlis; Bulanık, -Muş;
Yozgat; Kerkük), lazıt (Bayburt; Sarıkamış, Selim, Çıldır –Kars), lazot
(Karasu –Kocaeli; Sürmene –Trabzon; Rize; Gümüşhane; Erzurum; Malatya), lazotu
(Şiran –Gümüşhane; İspir –Erzurum), lazud (Çayeli –Rize) “Mısır”, lavus
(Kayseri), lağız (Vakfıkebir –Trabzon), lagoz (Sürmene
–Trabzon), lağuz (Güneyce, İkizdere –Rize), lavust (Limanköy,
Çayeli –Rize), lavuz (Safranbolu –Zonguldak) “Mısır, mısır unu”
- Günay 1978 (Rize İli Ağızları) lavus, lazut
“Mısır”
- Gülensoy -
Buran 1994
(Elazığ ve Yöresi Ağızları) lazut “Mısır”,
- Sağır 1995
(Erzincan ve Yöresi Ağızları) lazut “< T. laz otu: Laz otu.
Çay”,
- Buran 1997
(Keban, Baskil ve Ağın Yöresi Ağızları) lazut “Mısır”,
- Kara 2001
(Güneyce, Rize Sözlüğü) lağus “Mısır”,
- Turan 2006 (Artvin
Yusufeli Uşhum Köyü Ağzı) lazut (lazot) “Mısır”
- Brendemoen 2002
(Trabzon, Of) lauz “mısır” Lauz deruk o dä: / şimdi da derler
misir…
|
Lazut kelimesi ve eşbiçimlerinin Türkiye’deki
dağılımı. |
Haritadan da anlaşılabileceği gibi kelimenin genel dağılımı orta ve
doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu bölgesidir. Kelime Düzce, Bolu, Zonguldak gibi
batı illerine 93 Harbi muhacirleriyle birlikte gitmiştir.
Mısır’ın deniz
ticareti yoluyla bölgeye getirildiği göz önünde bulundurulursa lazut
kelimesinin Türkiye’deki yayılışı da denizden iç kesimlere doğru olmalıdır.
Yukarıda sıraladığımız Ermenice, Trabzon Rumcası ve Kürtçede kelimenin
alıntılanmış olduğu, sadece her üç dilin kesiştiği coğrafyada konuşulan
diyalektlerinde kullanılmasından ve bu dillerde mısırı ifade eden asıl ve genel
bir kelimenin bulunmasından anlaşılıyor (Ermenice եգիպտացորեն egiptatsoren, Trabzon Rumcası τσουπάδ tsoupad, Kürtçe garis). Yöre Türkçesinde hem mısır, mısır darısı
hem de lazut şekilleri kullanılmaktadır. Yörede konuşulan Gürcücede lazut
kelimesi kullanılmamakta, onun yerine standart Gürcücedeki სიმინდი simindi kelimesi kullanılmaktadır.
Megrelcede lazut̆i
ve eş biçimlerine Zugdidi-Samurzaqani diyalektinde rastlanmakta, Sanak̆i diyalektinde
ise Gürcüce სიმიდი simidi kelimesinin kullanıldığı görülmektedir (Çikobava 141 #42).
Bütün bunlardan
hareketle lazut kelimesinin Laz-Megrelce üzerinden diğer dillere
yayıldığı rahatlıkla söylenebilir. Günümüzde Lazcanın bittiği Sarpi ile
Megrelcenin başladığı Poti arasındaki აჭარა (Acara) ve გურია (Gurya) bölgelerinde lazut kelimesinin kullanılmayıp,
Megrelce sahasında tekrar başlaması kelimenin Lazca ile Megrelce arasında ortak
bir dağarcıktan kaynaklandığını da göstermektedir.
Bununla birlikte lazut-un
Zanca bir kökten kaynaklandığını söylemek güçtür ve bölge harici bir dilden
alınmış olması muhtemeldir. Bu kaynak dil Slav (кукуруза kukuruza, царевица çareviça vs.), Yunanca
(καλαμπόκι kalambóki ya da eski dilde αραβόσιτος aravósitos), Rumence (porumb), Gürcüce (სიმინდი simindi), Abhazca (аҧш apš,
аџьықәреи aʥykәrej) gibi
Karadenizde konuşulan dillerden hiçbirisi değildir.
Çevre dillerde
mısır kelimesinin kuzey Afrika ülkeleri ile ilgisi dikkat çekicidir: Türkçe mısır
(< Mısır darısı) Mısır’dan, Ermenice եգիպտացորեն (< Եգիպտոս “Mısır (ülke,
Egypt)” + ցորեն “tahıl”),
Yunanca (eski dil) αραβόσιτος (< Αράβων “Arap” + σιτάρι “tahıl”) ve Kürtçe garisê misirî
(< garis “darı; mısır” + Mısirî “Mısırî”). Ancak lazutta
böyle bir ilişkiden de söz etmek imkânsızdır.
Tıpkı Gümüşhane’de
kullanılan lazotu formunda olduğu gibi, bir çok ağız araştırmacısı ve
Türkolog lazut kelimesinin Laz otu kelimelerinden kaynaklandığını
dillendirmişlerdir. Bunların başında Balhasanoğlu (1904 s. 129), Eyüboğlu, Emiroğlu
(1989 s. 171), Gemalmaz
(1995 c. III), Gülensoy gibi etimoloji meraklıları ve ağız araştırmacıları
gelir.
Bunlar
içerisinde Eyüboğlu’nun etimolojik sözlük çalışması sık sık refere edilmesi
açısından önemlidir. Eyüboğlu burada lazut kelimesini laz-otu
şeklinde böler ve ekler: “Karadeniz yörelerine, mısır denen bitkiyi Laz
denizcilerin getirip yaymaları olayından dolayı lazotu dendi.” (Eyüboğlu 1991 s.
465).
Gülensoy, Türkiye
Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü adlı çalışmasında
Ermenice, Kürtçe, Lazca ve Megrelce formları da verdikten sonra kelimenin
Türkçeden bu dillere girdiğini bildir:
Ermenice, Lazca
ve Megrelceye de Türkçeden geçmiştir. Niye mi? Türkçe: OT > Lazca: ut
~ Megrelce: ət; Türkçe: +U “ek” da Lazca ve Megrelce +i
olmuştur da ondan! (Gülensoy 2007 s. 596).
Gülensoy’un bu “heyecanlı”
açıklamasının, kelimenin Türkçe olması ve Lazca ve Megrelceye geçmesi hakkında
herhangi bir bilgi vermediği ortadadır.
Laz otu görüşünü Gürcü
dilbilimci Sergi Cikia’da destekler ve mısıra bu adın verilmesini Lazika’da
mısır tarımının çok eskiden beri yapılmasına bağlar (აკადემიის მოამბე ტ. V, # 2, 1944).
Bu yaklaşımın Ahmet Vefik Paşa’dan bu
yana birçok kişi tarafından dillendirildiği görülmektedir.
Hasan Eren’in
de tespit ettiği gibi bu bir yerelleştirme (halk etimolojisi) örneğidir (Eren
1990, s. 29-30.). Eren etimoloji çalışmasında sadece Dankoff’tan aldığı
verileri tekrarlar ve kendisi ayrıca bir görüş bildirmekten kaçınır (Eren 1999 s. 280).
Dankoff ise
Anadolu ağızlarındaki Ermenice kelimeleri ele aldığı çalışmasında lazut
kelimesini “Words found in both languages, the direction of borrowing being
uncertain. Some cases may be due to independent borrowing from a common source;
others to paralel onomatopoeic development.” başlığı içerisinde ele
alır ve ayrıca Lazca, Megrelce ve Kürtçe formları bildirir (Dankoff 1995 s. 176,
#E63).
Nişanyan lazot/lazut formlarının Doğu
Karadeniz ve Erzurum Ağızları’nda kullanıldığını ve kelimenin ilk olarak 20.
Yüzyılın ikinci yarısında (1931-1960) kullanıma girdiğini söyler.
lazut formunun Trk. lağız/lağoz/lağuz formlarından
kaynaklandığını da bildiren Nişanyan, ayrıca bu kökü soru işareti koyarak
Yunanca (?) laχaínō “kazmak, toprağı sürmek” fiiliyle ilişkilendirir
(ancak láχos şeklinin olmadığını da bildirir). Ayrıca mısır ekiminin
Karadeniz bölgesine modern zamanda geldiğini de göz önünde bulundurulması
gerektiğini söyleyen Nişanyan, Lazca lazut̆i kelimesinin Türkçeden ya da
ortak kaynaktan alınmış olabileceğini ileri sürer (Nişanyan).
Kudret
Emiroğlu, Trabzon-Maçka Etimoloji Sözlüğü adlı çalışmasında Eyüboğlu’nun
açıklamasına katılmakla birlikte şöyle bir varsayım ortaya atar:
“Gürcüce
–et, Türkçe –lık ekinin karşılığıdır, laz-et Laz’a ait
anlamına gelir. Ancak Lazcasının da laustu, lazuti
olması İZE’nun açıklamasını inandırıcı kılıyor.” (Emiroğlu 1989, s. 171-172).
Bu öneri Gürcüce
ekin işlevini bilmemekten kaynaklı bir yanlış anlamadır. Gürcüce –et eki
(Lazca muadili –at‘dır) orman-lık, çalı-lık, kiraz-lık anlamındaki
–lik ekine ve daha çok da –istan’a karşılık gelir ve ulus-kabile,
bitki, hayvan vs. adlarından da toponim yapar: Turk-et-i, Bulgar-et-i
vs. gibi (sondaki –i Nominatif hal sonekidir). Gürcücede kullanılan Laz-et-i
kelimesi de “Lazistan” anlamına gelir. lazut ile lazeti
kelimeleri birbirleriyle ilişkilendirilemez.
Yapılan
etimoloji çalışmalarında lazut kelimesinin kökenine dair kabul edilen
bir öneri olmadığı gibi lauz, lağus, lavus, lavust gibi formlarla olan ilişkisi hakkında açıklayıcı bilgi veren bir
araştırma da yapılmamıştır.
Lazut
kelimesinin Rize ve Trabzon’da kullanılan lauz, lavus, lağus, lavuz,
lağuz gibi formları göz önünde bulundurulursa kelimenin arkaik versiyonunun
*laus şeklinde olduğu ortaya çıkar. au şeklindeki diftong
Türkçede /ğ/ ya da /v/ sesleriyle bölünmüştür. lazut şeklinin
gerçekleşebilmesi için laust şekline ihtiyaç vardır ki Lazcanın Xopa
diyalektinde kullanılan laust̆i ile Türkçenin Rize ağzında (Çayeli, Limanköy) lavust şekilleri bu
ara formu doldurmaktadır. laust-de /u/ ile
/s/ arasında bir metatez olduğu ortadadır: *lasut. Bu şekle kelimenin
varyasyonlarında örnek yoktur. Daha sonraki dönemlerde belki de Laz ya
da Laz otu halk etimolojisinin ya da /a/’nın etkisi ve baskısıyla lazut
şekli ortaya çıkmış olmalıdır (*laus > laust > *lasut > lazut).
Lazut ve eş
biçimlerine kaynaklık eden *laus formu ilk bakışta Karahib adaları yerli
dillerinden olan Arawak dilinden kaynaklanan ve Avrupa dillerinde çok yaygın
olan mahis kelimesini ve varyasyonlarını akla getiriyor (Latin
mays, Almanca Mais, İngilizce maize, İspanyolca maiz, Fransızca
maïs, Hollandaca maïs, Norveççe mais,
Fince maissi, İsveççe majs vs.). Buradaki tek
problem /m/ > /l/ yönünde bir değişimin olup olamayacağıdır. İkisi arasında /n/
ara formunu kabul edersek böyle bir değişimin olması muhtemel görülebilir: mais
> *naus > laus. Bu oldukça problemli bir etimoloji olabilir, ancak
elimizdeki bütün veriler lazut’un yabancı bir kökenden kaynaklandığını
gösteriyor. Ve *laus formuna indikten sonra, buna en yakın kaynak olarak
mais karşımıza çıkıyor.
Sonuç olarak mısır
1600’lerde yöreye getirilen ve yöreye getirildikten sonra da halk arasında
büyük kabul gören bir tarım bitkisi idi. Ancak 1950’lerden sonra bölgeye giren
çay, tıpkı mısırın kurumi (Setaria italica ssp. maxima) ve
pat̆i (ak darı Panicum miliaceum) tarımını bitirdiği gibi, mısır
tarımını bitirmiştir. Sadece Lazcanın değil Doğu Karadeniz dillerinin kelime
varlığında, kültüründe, folklor ve mimarisinde derin bir yeri olan mısır,
günümüzde bazı köy evlerinin bostanlarında yazın süt mısırı olarak tüketilmek
üzere ekilmektedir. Mısırın yöredeki 500 yıllık bu derin birikim yaşlı
insanların ölmesiyle azar azar yok olmaktadır.
KAYNAKÇA
AČAṘYAN,
Hrač‘ya: Hayerēn Gawaṙakan Baṙaran. T‘iflis 1913.
ACIPAYAMLI,
Orhan: Zanaat Terimleri Sözlüğü. Ankara 1976.
AHMET VEFİK PAŞA: Lehçe-i
Osmanî, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul 1306 (1888).
AVCI, İsmail: Lazlarda
Sosyokültürel Değişim. T.C. İstanbul Üniversitesi Uluslar Arası İlişkiler
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002.
BALHASSANOGLU (Necip Asım YAZIKSIZ): “Dialecte turc d'Erzerum” Keleti
Szemle V/I, 1904: 126-130.
BAYTOP, Turhan:
Türkçe Bitki Adları Sözlüğü. Türk Dil
Kurumu Yayınları: 578. Ankara 1997.
BELLÉR-HANN,
Ildikó: Doğu Karadeniz’de Efsane, Tarih ve Kültür. Çev. Ali İhsan
Aksamaz, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999.
BİLGİN, Mehmet
- Ömer YILDIRIM: Sürmene. Sürmene Belediyesi Kültür Yayınları, Damla
Ofset, İstanbul 1990.
BLÄSING, Uwe:
“Birnennamen Aus Hemşin: Vorarbeiten zur Feststellung und Beschreibung der
Birnenarten und ihrer regionalen Namen im östlichen Schwarzmeergebiet”, Iran
and the Caucasus, Volume 8, Number 1, 2004: 81-129(49)
BLÄSING, Uwe: Armenisches
Lehngut im Türkeitürkischen am Beispiel von Hemşin. Amsterdam –Atlanta,
1992.
BLÄSING, Uwe: Armenisch-Türkisch
Etymologische Betrachtungen ausgehend von Materialen aus dem Hemşingebiet,
nebst einigen Anmerkungen zum Armenishen, insbesondere dem Hemşindialekt,
Amsterdam –Atlanta 1995.
BRENDEMOEN, Bernt.: The Turkish dialects of Trabzon. Volum I, II.
University of Oslo. Oslo 2002.
BUCAKLİŞİ,
İsmail Avcı - Hasan UZUNHASANOĞLU - İrfan ALEKSİVA: Didi Lazuri Nenapuan, Lazca – Türkçe, Türkçe Lazca Sözlük.
Chiviyazıları Yayınevi. İstanbul 2006.
BUCAKLİŞİ,
İsmail Avcı - Hasan UZUNHASANOĞLU. Lazca
– Türkçe Sözlük. Akyüzyayıncılık. İstanbul 1999.
BURAN, Ahmet: Keban, Baskil ve
Ağın Yöresi Ağızları. TDK Yayınları, Ankara 1997.
CAFEROĞLU, Ahmet: Doğu İllerimiz Ağızlarından
Toplamalar, Kars, Erzurum, Çoruh İlbaylıkları Ağızları, TDK Yayınları,
İstanbul 1942.
CAFEROĞLU, Ahmet: Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlarından
Toplamalar (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Yöresi Ağızları), Erenler
Matbaası, İstanbul 1946.
CAFEROĞLU, Ahmet: Sivas ve Tokat İlleri
Ağızlarından Toplamalar, TDK Yayınları, İstanbul 1944.
DANKOFF, Robert: Armenian
Loanwords in Turkish. Wiesbaden 1995.
DANKOFF, Robert: Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma
Sözlüğü. Katkılarla İngilizceden Çev. Semih TEZCAN. YKY Yayınları, İstanbul
2008.
DEMİR, Necati: Ordu İli ve Yöresi Ağızları, TDK
Yayınları Ankara 2001.
DEMİR, Necati: Trabzon ve Yöresi
Ağızları. Cilt I, II, III. Gazi Kitabevi, Ankara 2006.
DS: Türkiye’de Halk Ağzından
Derleme Sözlüğü. TDK Yayınları, Sayı: 211/4, 1-12 cilt, (2. Baskı), Ankara
1993.
ELÇİ, S.- KOLSARICI, Ö. - GEÇİT, H.
H.: Tarla Bitkileri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları
No:100. Ankara 1987.
EMİROĞLU Kudret: Trabzon-Maçka
Etimoloji Sözlüğü. Satan Kitapevi, Ankara 1989.
EMİROĞLU, Kudret: Trabzon-Maçka
Etimoloji Sözlüğü. Ankara 1989.
EREN Hasan: Türk Dilinin
Etimolojik Sözlüğü. 2. Baskı, Ankara 1999.
EREN, Hasan: “Sırça köşkte… 1”, Türk
Dili. 51: 767, 1990 s. 29-30.
EYÜBOĞLU, İsmet Zeki: Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. Sosyal Yayınları, İstanbul 1991.
GEMALMAZ, Efrasiyap: Erzurum İli
Ağızları (İnceleme - Metin - Sözlük ve Dizinler), 3 cilt, TDK Yayınları,
Ankara 1995.
GÖKBİLGİN, Tayyib M.: “XVI. YY
Başlarında Trabzon Livası ve Doğu Karadeniz Bölgesi”, Belleten. c. 26,
Sayı 102, Ankara, Nisan 1962, TTK 1998.
GÜLENSOY, Tuncer - Ahmet BURAN: Elazığ
Yöresi Ağızlarından Derlemeler. TDK Yayınları, Ankara 1994.
GÜLENSOY, Tuncer: Türkiye
Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin köken bilgisi sözlüğü –Etimolojik Sözlük
Denemesi-. 2 cilt, Ankara 2007.
GÜNAY, Turgut: Rize İli Ağızları
(İnceleme-Metinler-Sözlük). TDK Yayınları. Ankara 1978.
HALAÇOĞLU,
Ahmet: “İngiliz Konsolosu Longworth’a Göre Trabzon Vilayeti (1892-1898)”, Belleten, c. LXVII, 56, Ankara, Aralık 2003: 1-26.
KADSHAIA, Otar - Heinz FÄHNRICH: Mingrelisch - Deutsches Wörterbuch,
Reichert Verlag. Wiesbaden, 2001.
KALYONCU, Hasan: Trabzon-Tonya
Ağzının Dilbilgisel Özellikleri ve Tonya Sözlüğü, Tonya 2001.
KARA, İsmail: Güneyce-Rize
Sözlüğü, Bir Doğu Karadeniz Köyünün Hafızası ve Nâtıkası. Dergâh Yayınları,
İstanbul 2001.
KARAHAN, Leylâ: Anadolu Ağızlarının
Sınıflandırılması, TDK Yayınları Ankara 1996.
KLIMOV, Georgj: Etymological
Dictionary of the Kartvelian Languages. Editors: Werner WINTER, Richard A.
RHODES, Mouton de Gruyter, Berlin - New York, 1998.
KUYUMCU, Osman: Türkçenin Hemşin
Ağzı. TC Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Dili Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2006.
OLCAY, Selâhattin: Erzurum Ağzı,
İnceleme-Derleme-Sözlük, (2. Baskı), TDK Yayınları Ankara 1995.
ÖKSÜZ,
Melek: 1746-1789 Tarihleri Arasında Trabzon’da Sosyal Ve Ekonomik Hayat,
T.C. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Genel Türk Tarihi Anabilim
Dalı, Doktora Tezi, Ankara 2004.
ÖNGÖR, S.: “Türkiye'de Mısır Tarımı Üzerinde Bazı Düşünceler”, Türk
Coğrafya Dergisi. Yıl: XII, sayı: 15-16, İstanbul 1956.
ÖZTÜRK, Özhan: Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. Heyamola Yayınları. İstanbul 2005.
PEHLİVAN, Sevgi Şenol: Artvin-Ardanuç
Ağzından Derlemeler (İnceleme - Derlemeler - Sözlük). Bursa, 1993.
ROSEN, Georg: Über die Sprache der Lazen. Meyersche
Hofbuchhandlung. Lemgo & Detmold, 1844.
SAĞIR, Mukim: Erzincan ve Yöresi
Ağızları (İnceleme - Metinler - Sözlük). TDK Yayınları, Ankara 1995.
TOPÇU, İhsan: Sürmene Ağzı ve
Folkloru. T.C. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü Mezuniyet Tezi. İstanbul, 1970-71.
TURAN, Zikri: Artvin İli Yusufeli
İlçesi Uşhum Köyü Ağzı. TDK Yayınları, Ankara 2006.
TZITZILIS, Christos:
Griechische Lehnwörter im Türkischen, Wien 1987.
YANIKOĞLU, Bilâl Aziz: Trabzon ve
Ahalisinde Toplanmış Folklor Malzemesi, İstanbul 1943.
ΠΑΠΑΔΌΠΟΥΛΟΣ, Ανθίμου Α.: Ιστορικόν Λεξικόν της Ποντικής Διαλέκτου. 2 τόμ. Αθήνα
1958.
КЛИМОВ, Г.: Этимологический словарь Картвельских языков. Москва 1964.
МАРР, Н.: Грамматика чанского
(лазского) языка, с хрестоматиею и словарем, СПБ. St.- Petersburg 1910.
МЕГРЕЛИДЗЕ, И. В. Лазский и Мегрельсий слои в Гурийском.
Издательство Академии наук. СССР, Москва, Ленинград, 1938.
ელივა, გივი - ქორნელი დანელია: მეგრული - ქართული ლექსიკონი. თბილისი 1997.
ლამბერტი, არქანჯელო: სამეგრელოს აღწერა. Don Arcangelo Lamberti; იტალ. თარგმნა ალექსანდრე ჭყონიამ; რედ.: ნუგზარ ანთელავა. თბილისი 1991.
მაყაშვილი, ალექსანდრე: ბოტანიკური ლექსიკონი: მცენარეთა სახელწოდებანი. თბილისი 1991.
ფენრიხი, ჰაინც - ზურაბ სარჯველაძე: ქართველურ ენათა ეტიმოლოგიური ლექსიკონი. თბილისი 2000.
ქაჯაია, ოთარ: მეგრული - ქართული ლექსიკონი. 3 ტომი. თბილისი 2001.
ჩიქობავა, არნ.: შედარებითი ლექსიკონი, ჭანურ - მეგრული - ქართული. ტფილისი 1938.
ჯაფარიძე, ა.: მემცენარეობა. განათლება. თბილისი 1975.