9 Haziran 2012 Cumartesi

Ardeşen’in En Kısa Tarihi


                                                    Ardeşen’in En Kısa Tarihi

                                                                                                                           İrfan Aleksiva


Ardeşen, günümüzde Rize iline bağlı aynı adlı ilçenin merkezidir. Şehrin nüfusu yaklaşık 29 bin kadardır. Bu hali ile Rize ilinin, merkezden sonra, nüfus açısından ikinci büyük şehridir. Köyden aldığı göçlerle sürekli büyüyen şehir, batıda Fırtına deresi ile doğuda Işıklı’ya kadar uzanmaktadır.
Belirtmek isterim ki, bu yazıda konumuz olan Ardeşen ilçesi değil, Ardeşen şehridir. Aşağıda da ele alacağım gibi, şehir kurulduktan kısa süre sonra sürekli büyümüş, çevresindeki mahalle ve köyleri de içine alarak genişlemiştir.
“Ardeşen” adlı bir yerleşimden en erken 1842 tarihli nüfus kayıtlarında bahsedilmektedir. Burada Ardeşin adı ile anılan yerleşim, Trabzon Vilayeti, Lazistan Sancağı, Atina (Pazar) Kazası, Ğere (Işıklı) Nahiyesine bağlı bir mahalle olup, 100 kişilik erkek nüfusuna sahiptir.[1] Hemen akabinde, 1846’da Karl Koch’un seyahat notlarında da Laz derebeyliklerini sayarken rastlıyoruz Ardeşen kelimesine.
Ardeşen’den ilk olarak bahsedilen 1842 senesinden 23 yıl önce, kendisi de Trabzonlu olan Ermeni tarihçi P. Minas Bijişkyan’ın 1819’da kaleme aldığı “Pontos Tarihi” adlı eserinde Ardeşen’den bahsetmemesi, yerleşimin, en iyi ihtimalle 1800’ün ilk çeyreğinde adının dahi anılmayacak kadar küçük bir mahalle olduğu izlenimini vermektedir. Muhtemelen bu sıralar, hemen doğusundaki eski bir kilisesi günümüze de kalan Cibistasi (Çiftekavak Mah.)’ye bağlı bir mahalle durumundaki Ardeşen’den, 1866 tarihli Osmanlı arşiv belgesinde “Lazistan sancağına bağlı bir iskele” olarak bahsedilmektedir.  Bunlardan daha eski bir kaynak ne yazık ki tespit edilememiştir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Ardeşen, Dolana deresinde kurulu bir iskele ve bu iskele etrafındaki mahallenin adıydı.  Dolana deresinin denize kavuştuğu yer, koy niteliğinde olduğu için burada küçük bir iskelenin kurulduğu ve bu iskele civarındaki düzlük alanın da çevre köylerdeki insanlar tarafından iskân edildiği anlaşılıyor. Burada kurulu olan iskele zamanla günümüzün limana tekâmül etmiştir.
Osmanlının son dönemlerinde Adeşen ile ilgili arşivlere yansımış olaylar şunlardır:
17.04.1866 tarihli “Lazistan sancağında bulunan Ardeşen İskelesi'ne çıkarılan beşyüz kile ecnebi tuzunun zabt ve müsaderesine karşı koyan eşkıya takımından Patsazade Mecid, Hamid, Seyfoğlu İsmail'in sahiblik iddiasıyla ve topladıkları silahlı adamlarla meclis azası Ali Efendi'yi tartakladıkları raporuna istinaden sözkonusu tuzun bedeli kendilerinden tahsil olunup muhakeme ve istintakları yapılarak neticesinin bildirilmesi” konulu belge en eski Ardeşen kayıtlarından biridir ve bu iskele yoluyla sadece balıkçılık değil, deniz ticareti ve deniz kaçakçılığı yapıldığını da göstermektedir.
1901 tarihli “Atina kazasında Ardeşen İskelesi'nde bir posta şubesi açılması” ve “Atina'daki kura ahalisinin, memlaha memuru tayini ve Ardeşin İskelesi'nde açılacak posta şubesine ahaliden Deli Osmanzada Osman Efendi'nin tayininin uygun olacağı” yönündeki belgelerden anlaşılan, Ardeşen’in ilk kez adının anıldığı tarihten yaklaşık 80 yıl sonra, muhtemelen ticaret ve kaçakçılığın canlandırdığı ekonomik iklimin etkisiyle, lokal bir cazibe merkezi haline geldiğidir. Ardeşen’in şimdi de devam eden hızlı büyümesi bu dönemde başlamıştır.
02.02.1904 tarihli “Atina kazasına tabi Ardeşen karyesinde nahiye teşkil edilerek nahiye müdürüne tahsis edilecek meblağın ıslahat karşılığı olarak muvazeneye dahil olan meblağ bakiyesinden ödenmesine izin verildiği”, 19.12.1905 tarihli “Lazistan sancağı dahilinde Atina kazasına tabi Ardeşen karyesinde bir nahiye teşkiliyle müdüriyet maaşının suret-i tesviyesi hakkında”, 16.05.1906 tarihli “Atina Kazası Müftüsü Hamid ve ahaliden Enderzade-Osman ile Yasir Abdizade Hulusi efendilerin Ardeşen'de mutasarrıf oldukları binanın Hükümet Konağı yapılmak üzere arsasıyla beraber terk ve teberru' ettikleri”, 17.07.1907 tarihli “Atina kazasına bağlı Ardeşen nahiyesinde bir telgrafhane tesis ve küşadı halinde hat için fazla bir masraf gerekmeyeceği gibi, inşaat masraflarının da ahalice karşılanacağı ancak; merkezin maaş ve masarıf-ı seneviyesi olan akçenin bütçeye zammı lazım geleceğinden gereğinin Şura-yı Devlet'çe görüşülmesi”, 26.09.1907 tarihli “Atina kazasının Ardeşen Nahiyesi Malkitabeti'ne maaş tahsisi”, 21.09.1908 tarihli “Trabzon'a tabi Ardeşen Nahiyesi Hükümet Konağı olarak kullanılmak üzere mahalli eşraf tarafından terk ve teberru edilen binanın ve arsanın Maliye Hazinesi adına kayd edilmesi gerektiği”, 30.09.1908 tarihli “Atina kazasına bağlı Ardeşen nahiyesinde bir posta ve telgraf merkezi yapılması için gerekli olan masraf ile daha sonraki maaşların nezaret bütçesine yapılacak zamm ile karşılanması”, 13.03.1909 tarihli “Atina kazasına tabi Ardeşen nahiyesinde küşad edilen telgraf postahanesi masarıfının tesviyesine dair”, 01.06.1909 tarihli “Trabzon'da Ardeşen Nahiyesi Kitabeti'ne muktezi maaşın tahsisi”, 25.05.1910 tarihli “Ardeşen nâhiyesi Terakki ve Te'avun Cemiyeti Nizamnamesi’nin tasdik için Şura-yı Devlete havale edildiği”, 27.08.1912 tarihli “Ardeşen Hükümet Konağı'nın tamiri için havalename istenmesi” ve 28.12.1912 tarihli “Gümüşhane Mutasarrıflığı dahilinde Torul Müdürü Ahmed Efendi'nin Ardeşen'e, onun yerine Trabzon Evrak Müdüriyeti Dosya Memuru Neşet ve Tonya Müdüriyeti'ne de Ardeşen Müdür-i esbakı Osman Efendi'nin tayinleri” konulu belgeler de Ardeşen’in cumhuriyet devrinde de hızla devam eden bu büyüyüşünün Osmanlı arşivlerinden takip edebileceğimizi göstermektedir. Hatta 07.04.1920 tarihli bir belgeden “Atina Kazası merkezinin Ardeşen'e nakl” edildiğini de öğreniyoruz. Bu nakil devam eden 1. Dünya savaşı şartlarında bir tedbir olmalıdır.
Ardeşen’in ekonomik faaliyetlerine tanık olabilecek başka bir arşiv belgesi de 04.10.1915 tarihli “Fırtına Deresi ağzında bir düşman motorunun mısır yüklü bir kayığı çekmek istemesi sebebiyle Ardeşen'den gelerek yetişenlerle motor arasında meydana gelen müsademe neticesi kayığın kurtarıldığı, düşman motorunun ise halat ve kancasını bırakarak kaçtığı” hakkındaki belgedir. Bundan 4 ay sonra 06.02.1916 tarihli bir belgede “Bir düşman kruvazörü ile torpidosunun Atina'yı ve Ardeşen Goru[2] iskelesini bombaladığı, hasarın büyük olduğu” ve ertesi günü 07.02.1916 tarihli “Bir düşman kruvazörü ile torpidosunun Ardeşen ve Gure'yi bombaladığı, kruvazörün döndüğü, torpidonun ise Rize Limanı'na doğru geldikten sonra Batum'a döndüğü” ve 29.12.1916’da da “İkinci Obüs Taburu'nun geçerken uğradığı Ardeşen nahiyesindeki dükkanlara ve ahaliye yaptığı taarruz” konulu belgeler 1. Dünya Savaşında Ardeşen’in uğradığı taarruzları konu almaktadır.
Bu kayıtlardan anlaşılıyor ki Ardeşen, 1800’lerde Ğera’ya bağlı bir mahalle iken önce karye 1904’te de Ğera’yı da kapsayan bir nahiye merkezi olmuştur. 1920’de kaza merkezi statüsüne dahi ulaşan Ardeşen cumhuriyetle birlikte gelişimini de sürdürmüştür. Cumhuriyet döneminde Atina’ya bağlı bir nahiye olan Ardeşen, 1 Mart 1953’te ilçe ve ilçe merkezi olmuştur. Cibistas, Okordule, Kuvançari (Kvantchareri) ve Siyat (Tsiati) köylerinin de Ardeşen belediyesine bağlanmasıyla şehir daha da büyümüştür. 28.02.1955’te Ardeşen’e bağlı Yukarı Vice, Aşağı Vice, Makravis, Sirt ve Mikran Kavak köylerinin birleştirilerek “Çamlıca” nahiye merkezinde belediye kurulmuş, 22.11.1955’te bu belediyenin adı “Çamlıhemşin” olarak değiştirilmiştir. 27.06.1957’de Çamlıhemşin ilçesi kurularak burası Ardeşen’den ayrılmıştır.
Ardeşen ismi Ermenice bir köke sahiptir: Ermenice արտ ard/art “tarla, arazi, alan” -a-  “tamlama unsuru” շէն şén “köy, yerleşim vs.” demektir. Bu unsurlardan oluşan Արտաշէն Ardaşen/Artaşen “köy yeri/tarlası” şeklinde tercüme edilebilir. Aynı adla Ermenistan’da birkaç köy ve ilçe bulunmaktadır (http://en.wikipedia.org/wiki/Artashen). Osmanlıca Ardaşin şekli, tıpkı Norşin (< Erm. նոր “yeni” + շէն şén “köy” unsurlarından նորշէն Norşén “yeni köy”) gibi kelimenin fonolojik bir türevidir. Ayrıca Artaşén/Ardaşén şeklini kelimenin Lazca formu olan Arûaşeni de teyit etmektedir.
Bu arada, “ardı şen”  şeklindeki malum hikâye tamamen bir “halk etimolojisi”dir. Bu hikaye Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, farklı coğrafyalar için de anlatılmaktadır. Ayrıca hikâyede bahsi geçen Osmanlı Padişahı I. Selim’in 1520’de vefat ettiği, Ardeşen şehrinin ise onun ölümünden çok uzun bir zaman sonra, 1800’lere doğru kurulduğu dikkate alınmalıdır.
1486 tarihli tapu tahrir defterinde Ardeşen’e bağlı Filegivat [Pelergevati, Aktaş köyü], Ğire [Ğera/Ğere, Işıklı], Oge [Oce, Yeniyol], Vakos [Bakoz, Akkaya], Züğre [Zurxa, Kurtuluş], 1515 ve 1530 tarihli tapu tahrir defterlerinde Ağvani [Amgvani/Ağvani Seslikaya], Ciğam [Zğemi, Yukarı ve Aşağı Durak], Dutğe [Dutxe, Tunca], Filegivat, Ğire, Meşubalak (Ankit [?], Boğat, Çayat [Tsiati, Baş Mahalle], Züğre, Toluhcet [Tolikçeti, Duygulu] ve Meleskirid [Mekaleskiriti, Dikkaya]), Vakos ve diğer tapu tahrir defterleriyle pek çok köy ismini katarak, Ardeşen ilçesi toponimisini tarihsel açıdan kısmen takip edilebilmektedir. Ardeşen’e çok yakın, Ğera, Okordule, Bakoz, Ağvan ve hatta çok daha yükseklerdeki ve çok daha az nüfuslu Tolikçet, Timisvat gibi köylerin isimlerine 1486 tarihli Osmanlı arşivlerinde bu yana rastlanabilmesine rağmen, Ardeşen yerleşiminden bahseden ilk kaynağa ancak 1819’da tesadüf edilmesi ve bundan önce ne salnamelerde, ne de seyyah ve diğer türlü tarihi vesikalarda adının geçmemesi, yerleşimin oldukça yeni olduğunu, ya da yerleşim var idi ise de, isminin 1800’lerden sonra Artaşen şeklinde değiştiğini göstermektedir.


[1] Bu kayıtların çözümü için Murat Ümit Hiçyılmaz’ın Ardeşen Nüfus Kütüğü (1842 – Ardeşen Sülaleleri) adlı çalışması incelenebilir.
[2] Goru, Gure ile kasıt Ğera/Ğere “Işıklı” beldesidir.