Lazlar kendi yaşadıkları coğrafyayı kendi dillerinde nasıl adlandırıyorlardı? Bu soru Laz uyanışının ilk dönemlerde gündeme gelmiş ve acilen cevaplandırılmaya çalışılmıştı. Lazların geleneğinde böyle bir Lazca kelime yoktu. Onlar kendilerinin yaşadığı bölgeyi "Lazist̆ani" olarak adlandırmaktaydılar ve bu terim, Osmanlı idari taksimatında aynen kullanılmaktaydı. Lazistan Sancağı'nda yaşayan bütün Lazlar memleketlerini de Lazistani olarak adlandırmakta bir sakınca görmüyorlardı. Daha da önemlisi devlet de bu yönlü bir sakınca görmüyordu. Bu terim, şimdilerdeki "Nerelisin?" sorusuna "Rizeliyim" demek kadar normal ve cari bir terimdi. Ta ki 1925'te Lazistan Sancağı lağvedilip yerine Rize ve Artvin vilayeti kuruluncaya kadar.
Bu tarihten sonra, yeni eğitim sistemi, yeni yaşam tarzı, yeni kanunlar ve yeni ideolojiler Lazistan gibi etnik menşeli yer adlarının kullanılmasını illegal kabul etti ve bu terimler toplum hafızasında birer tabu oldu. Bunu kullanmak "art niyetlilikle", "bölücülükle", "hainlikle" damgalanmak için yeterli kabul edildi.
Her ne kadar, Türkiye'de 93 sürecinin öncüleri olan Lazlar arasında anadili ve Lazlık üzerine düşünceler 80 sonrasında gelişmeye başladı ise de Sovyetlerde bu sürecin daha eskiye dayandığını söylemek yanlış olmaz. Sovyetlerde yaşayan Lazlar içerisindeki bu öncülerden biri olan Ǯate Baǯaşi, nam-ı diğer Mehmet Kazancı'da yukarıdaki soruya cevap arayan "Özlazcacı" diyebileceğimiz Arhavi kökenli bir aktivistti. Mehmet Kazancı 1991'de Almanya'da yayınlanan "Parpali" adlı alfabe kitabının da iki yazarından biri idi. Bu iki yazar: Mehmet Kazancı ve Mişa Kurdiani, kitapta, "Osman T̆amt̆ruli" yani "Trabzonlu Osman" mahlasını kullanmışlardı. İşte, Lazona kelimesi ilk olarak bu kitapta kayda geçti. Ancak kelime Mehmet Kazancı tarafından çok daha önce 1962'de türetilmiş ve "Lazona" adlı şiirinde kullanılmıştı. Bu sıralarda eşbiçim olarak türettiği Lazepuna formu ise rağbet görmediği için kullanıma girememiştir.
Kazancı, Lazona kelimesini Lazi ve ona "tarla" kelimesinin birleşimi ile ve kvalona, nez̆ona, mbulona gibi örneklerden yararlanarak türetmişti. Kazancı'ya göre -ona unsuru "bir şeyin yaşadığı ya da yetiştirildiği yeri" ifade ediyordu.
Bununla birlikte, Lazona kelimesi eğer kvalona, nez̆ona, mbulona gibi örneklere benzetilerek türetilmiş bir form ise, ikinci unsur olan ona, "tarla" kelimesiyle alakalı olamaz. Çünkü sayılan kelimelerde geçen -ona unsuru başlı başına bir ektir ve ona "tarla" ile alakası yoktur. Zira aynı eke Hopa'da da rastlanmakta, fakat orada tarla anlamında qona formu kullanılmaktadır. Eğer ona kelimesi ile -ona eki aynı kökten geliyor olsaydı, Hopa'da kvalona, nez̆ona, mbulona formlarına rastlamaz, bunlar yerine *kvalqona, *nez̆qona, *mbulqona gibi şekiller görülürdü. Aslında bu -ona eki, -on-i ekinin -a ile genişletilmiş bir biçimidir. Bu -a eki, isimden sıfat türeten -on-i ekini isimden isim türetecek şekilde genişletmiştir: mbul-on-i "kirazlı", mbul-on-a "kirazlık", kval-on-i "taşlı", kval-on-a "taşlık" vs.
Bu türetim biçimi Hemşinlilerin Lazların yaşadığı bölgeye "Lazluk" demeleriyle örtüşmektedir. Aynı şekilde Muzaffer Arıcı gibi milliyetçi bakış açısıyla yerel tarihçilik yapmaya çalışan zevat da Lazların yaşadığı bölgeye "Lazistan" dememek için "Lazlık" demeyi ehven-i şer olarak görmektedirler.
Yanlış bir bakış açısıyla türetilen bu kelime, adı geçen kitapta kullanıldıktan beri, özellikle Almanya bağlantılı kişiler vasıtasıyla (mesela Selma Koçiva ve onun 2000'de İstanbul'da "Laz Halk Gerçekliği" alt başlığıyla yayımlanan "Lazona" adlı kitabı dikkat çekicidir) Türkiye'de yaşayan Laz entelijansı arasında da yayıldı ve kabul gördü. Bunun başlıca nedeni, bu grup içerisindeki iki temel eğilim olmuştur. Bu eğilimlerden birincisi "Özlazcacılık" ikincisi ise "temkindir". Lazistan kelimesinin yukarıda değindiğimiz ve toplum algısındaki olumsuz ve tehlikeli çağrışımlarından sakınma refleksi olarak karşımıza çıkan bu temkin, Lazistan gibi politik çağrışımları olan ve belli bir maziye dayanan bir ad yerine, Lazona gibi toplum hafızasında hiçbir sosyal-tarihi-coğrafi çağrışımı olmayan, tamamen apolitik bir neologismusun "Özlazcacılık" perdesi altında yeğlenmesine vesile olmuştur.
Bununla birlikte, Lazistan kelimesi gerek Laz sözlü edebi geleneğinde (mesela halk şiirlerinde: Lazist̆anis mu p̆aten ham nosite? / Gebiktit do var bognit, cuma çkimi! Nuri Duduşi) ve "Lazistaniş ǯari var uşvapun" gibi deyim ve atasözlerinde de kullanılmaktadır. Ayrıca Iskender Chitaşi'nin hazırladığı kitaplarda Lazistan kelimesini kullandığını (mesela Mç̆ita Lazist̆ani), bunun yerine yeni bir kelime ikame etmekten kaçındığını belirtmek gerekir.
Sonuç olarak 1991'de bir kitapta kullanıldıktan sonra Laz kültür hareketi içerisindeki Laz aydınlarının sahiplendikleri (sahiplenmeyi yeğledikleri) 21 yaşındaki bu kelime internet ve facebook Lazcasında daha da yayılmış, sanki geleneksel ve tarihi bir kelime imişçesine Wikipedia gibi modern ansiklopedilerde Laz ülkesinin Lazca adı imiş gibi gösterilmeye başlanmıştır (http://tr.wikipedia.org/wiki/Lazistan). Bu durum gerçeği yansıtmamakta ve bir bilgi kirliliği yaratmaktadır. Bu açıdan Lazona kelimesinin bir "Galat-ı meşhur" olduğu görüşündeyim.