Gel sevduğum kaçalum,
Dağlar olsun evumuz.
Her komardan bir yaprak
Olsun kiremidumuz.
Dağlar olsun evumuz.
Her komardan bir yaprak
Olsun kiremidumuz.
Tanınmış Alman bitkibilimci
Karl Koch 1840’larda bitki derlemek üzere Trabzon Vilayetine gelir. Trabzon
valisi neden geldiklerini sual edince, Koch, lisan-ı münasiple meramını şöyle
anlatır: “Ülkemde Kral Hazretleri hasta, ülkemizin bilgeleri Lazistan
dağlarının ebedi buz ve karla kaplı tepelerinde harika bitkiler olduğunu, eski
kutsal bir kitaptan okumuşlar. Kendileri de bizi sağlıklarının geri gelmesi
için gönderdiler.” Bu ifadeler o zamanlar Lazistan olarak bilinen eski
Pontus’un bitki ve şifa yönündeki mistik şöhretini modern Avrupa’ya yeniden
hatırlatmış olmalıdır.
Ünü Eski Yunanı aşıp, eski
kutsal kitaplara kadar girmiş, Hollywood’a dayanmış Doğu Karadeniz dağlarının “efsanevi”
alametifarikalarından en birincisi deli baldır.
Deli baldan etkilenmiş Roma askerleri. |
2009 yapımı Sherlock
Holmes adlı filmde, Holmes’i canlandıran Robert Downey filmin sonunda şöyle
der: “Rhododendron ponticum nektarından elde edilen bir zehir var,
Türkiye’nin Karadeniz kıyısında ölümcül felce sebep olduğu için kötü bir nam
salmıştır. Yöresel adı deli balı hastalığıdır.” Filmde kötü adam Lord
Blackwood, bu zehri kullanarak kendini ölü gibi göstermeyi başarır. Ancak
keskin zekâlı dedektifimiz engin genel kültürü ile bu hileyi fark eder.
Her ne kadar, filmde
bahsi geçen zehir, nabzı sıfıra indirip sizi dirilmek üzere öldürmese de,
Karadeniz’de yetişen Rhododendron türlerinin hafif ya da orta şiddette zehirlenmelere
neden olabildiği bir gerçektir. Zehirlenmeye grayanotoksin denen bir zehir
sebep olur. Toksin, iskelet ve kalp kası, nöronlar ve merkezi sinir sistemini etkiler.
Doza bağlı olarak grayanotoksin alımını takiben birkaç dakika ile 2-3 saat içinde
tükürük salgısında artış, kusma ve özellikle ağız çevresi ile uzuvlarda uyuşma baş
gösterir. Daha sonra tansiyonda düşme ve kalp ritminde azalma gerçekleşir.
Ciddi zehirlenmelerde koordinasyon bozukluğu, bilinç değişikliği ve nöbet
görülebilir. Kalp kapakçıklarında ileti bozukluklarına bağlı kasılmalar görülebilir
ve kalp atım sayısının normalden aşırı bir şekilde artması durumu gelişebilir. Semptomlar
genel olarak 24 saatte geri döner.
Grayanotoksin, bitkinin
yaprak ve çiçeklerinde bulunur. Bu çiçeklerin nektarından elde edilen balda da
söz konusu toksin fazlasıyla mevcuttur. Bu bal, Sherlock Holmes’un da dediği
gibi, deli bal namıyla meşhurdur.
Deli bal ile ilgili en
eski kayıt, Xenophon’a (MÖ 430-354) ait. MÖ 400’lerde kaleme aldığı Anabasis
adlı savaş seyahatlerini anlattığı kitabında, Xenophon, Persia dönüşü, Trabzon
civarında başlarından geçen bir olayı anlatır:
“Bu köylerde onları
şaşırtan bir tek şeyle karşılaştılar: Birçok kovan vardı ve bu kovanlardaki
peteklerden bal yiyen askerler kustular, ishal oldular ve içlerinden hiç biri
ayakta duramıyordu; az yiyenler körkütük sarhoş olmuş insanlara, çok yiyenlerse
azgın çılgınlara, hatta can çekişen insanlara benziyorlardı. Bu durumda birçoğu
bir bozgun sonrasındaymış gibi yere serilmiş büyük bir umutsuzluk başlamıştı.
Ertesi gün kimsenin ölmediği görüldü ve sarhoşluk yaklaşık olarak bir gün önce
başladığı saatte geçti. Üçüncü ve dördüncü gün müshil almış gibi bitkin düşmüş
halde ayaklandılar.”
Aristotales’e (MÖ
384-322) isnat edilen De Mirabilibus Auscultationibus adlı esere göre, Pontus’ta
arılar, sağlıklı bir insanı deliye çevirebilen, şimşir ağacından sert kokulu
bir bal yaparlarmış. Bu kayıtta deli balın şifalı özelliğine de değinilir ve
söz konusu balın epilepsi tedavisinde kullanıldığı belirtilir.
Plinius (MS 23-78), Naturalis
Historiae adlı dünyanın ilk ansiklopedisi sayılan 37 kitaplık eserinde deli
baldan birkaç kez bahsedilmektedir. Plinius, Pontus’u “zehirli ballar diyarı” olarak
nitelendirmesine bakılırsa, Xenophon’un anlattığı hikâyenin Eski Yunan’da
oldukça popüler olduğu anlaşılıyor.
“Arıların yiyeceği o
kadar önemlidir ki bu yüzden balları bile zehirli olabilir. Pontus’ta
Herakleia’da aynı arılardan olan ballar bir kaç yıl sonra öldürücü olurlar.
Otoriteler bu balların hangi çiçeklerden yapıldığını açıklamamışlardır. ... Bir
çeşit bal daha vardır ki, aynı Pontus bölgesindeki insanlar arasında yaygındır
ve meydana getirdiği çılgınlığa maenomenon denir. … Balmumunun en iyisi
Punic olarak adlandırılır. Aslında çok sarıdır, ama zehirli ballar diyarı
Pontus’ta üretilmektedir.”
Mainómenon
Yunancada “kızgın, çıldırmış” demektir.
Deli bal hakkında en
ilginç hikaye Amasyalı Strabon’a (MÖ 64-MS 24) aittir. Strabon, Geographica
adlı eserinde deli bal hakkında enteresan bir olay nakleder:
“Heptakometler,
Pompeus’un ordusu dağlık ülkeden geçerken, üç Roma bölüğünü imha etmiştir.
Bunlar, ağaç dallarındaki peteklerden elde edilen deli balı kâselere koyup yol
üzerine bıraktılar ve askerler bunu yiyip de bilinçlerini kaybedince, onlara
saldırarak kolayca hepsini saf dışı ettiler.”
Bazı araştırmacılar, bu
şekilde kullanılan deli balı, tarihin ilk biyolojik silahı olarak kabul
etmektedirler.
Mistik bir doğu
efsanesi olarak, sevilerek anlatılan, Medea ve Arganotlar hikayesi ile gizemi
daha da ürkütücü bir hal alan zehirli ballar diyarı Pontus ve Doğu Karadeniz’in
ve ballarının, üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, hala aynı şöhretini
koruyor olması oldukça istikrarlı bir “geleneksel arıcılık” faaliyetine işaret
ediyor.
Eski Yunan ve Romalılar
balı çıldırtan bitkiyi her ne kadar yanlış tespit edip, şimşiri suçlamışlarsa da
kadim zamanın arıcılarının soyundan gelen Karadeniz’in şimdiki arıcıları, ataları
kadar iyi tanıyorlar bu bitkiyi.
Mşkeri - Rhododendron ponticum |
Bilim çevresinde
Yunanca adıyla tanınan Rhododendron (rhodon ‘gül’ ve dendron
‘ağaç’ demektir) Türkçede daha ziyade ormangülü olarak bilinir. Lazcasıysa
mşkeri'dir. Halk ağzında, her dem yeşil, mor çiçekli R. ponticum türüne kafil/kuful
(Vakfıkebir), kara ağu (Giresun), zelenika (Kırklareli) ağugülü
/ ağu (Bartın) ve Doğu Karadeniz’de komar adı verilir. Ağu
adı zehir anlamındaki ağı ile aynı kelimedir. Komar kocayemiş
olarak bildiğimiz Arbutus unedo adlı çalının Yunan dilindeki isminden
Türkçeye geçmiştir: κούμαρο kúmaro. R. Ponticum Türkiye’deki en
yaygın Rhododendron türüdür; Istranca-Çatalca Bölümü ve Karadeniz Bölgesi’nin
Karadeniz’e bakan rutubetli yamaçlarında yetişir.
R. luteum
yani Lazcasıyla yeli, en yaygın ikinci türdür. Çatalca-Kocaeli Bölümü,
Karadeniz Bölgesi ve İç-Batı Anadolu Bölümü’nde yetişir. Çiçekleri sarıdır ve
kışın yaprak döken ender türlerdendir. Halk arasında sarı ağu (Bartın) olarak
bilinen bu türe, Doğu Karadeniz’de zifin/cifin/çifin/sifin/zifina ve
Artvin’de yel adı verilir. Zifin Yunanca, yel ise Gürcücedir.
Yeli -Rhododendron luteum |
Bitkinin endemik bir
türü olan R. Caucasicum, Kafkas dağ silsilesinin devamı olan Doğu
Karadeniz Bölgesi ve Erzurum-Kars Bölümü’nde, yaylalarda yetişir. Çiçekleri
beyaz, kendisi bodur bir türdür.
Sadece Doğu Karadeniz dağlarında
yetişen kırmızı çiçekli R. smirnowii ve beyaz çiçekli, R. ungernii
nadir görülen türlerdir. Sonuncusunun yapraklarının altı beyaz tüylerle kaplıdır
ve körpe filizleri oldukça yapışkan bir özsu salgılar. Beyaz çiçekli bu iki
türe Lazcada mşkerikçe adı verilir.
Mşkerikçe - Rhododendron ungernii |
Bu türlerden başka,
hibritler de kayda geçmiştir. Sadece Doğu Karadeniz Bölgesinde tespit edilen bu
hibritler yukarıda saydığımız türlerin çaprazlaması ile oluşmuşlardır: Rhododendron
x davisianum (R. smirnovii x R. caucasicum), Rhododendron x filidactylis (R.
ponticum x R. ungernii), Rhododendron x rosifaciens (R. smirnowii x R.
ungernii), Rhododendron x sochadzeae (R. ponticum x R. caucasicum).
Yerel arıcılara göre
arılar zifin ağacına konmaz, ondan nektar almazlarmış. Bu yüzden deli bal komar
ağacının nektarından kaynaklanır. Eski zamanlarda komar çok sık yetiştiği için,
Mayıs sonlarında komar çiçeği mevsimi bitince kovanlar sağılır ve komar balı
diğer ballardan ayrılarak saklanırdı. Bunu zehirlenmekten korktukları için
değil, taze bal yemek ve asıl bal zamanı olan kestane balına kovanda yer
ayırmak için yaparlardı. Ayrıca komar balının kendine has rayihası ve tadı da
komarla diğer balların karıştırılmaması için geçerli bir sebepti.
Yörede bal tutması
denen zehirlenme uyuşma, kusma, halsizlik ve baygınlık ile kendini gösterir. Bir-iki
gün sürer ve etkisini kaybeder. Ekseri taze bal yenirse bal tutar, Plinius’un belirttiğinin
aksine beklemiş balın tutmadığına inanılır.
Geleneksel olarak bal
tutmasında kişi soğuk su ile yıkanır. Bal tutmasının panzehirinin soğan olduğu
söylenir. Arıcıların iddiasına göre, baş soğanı çiğ olarak yemek bal tutmasını çabucak
iyileştir!
Günümüzde deli bal
ilaçlık olarak satılmakta ve dünyanın her yerinden alıcı bulmaktadır. Avusturalya’da
yaşanmış bir deli bal zehirlenmesinde, zehirlenmeye sebep olan balın
Karadeniz’den edinildiği bildirilmiştir. Aslında Rhododendron türlerinin çok az
bir kısmında söz konusu toksin yok. R. ponticum ve R. luteum’den
başka, ABD’de Oregon’dan Güney Kaliforniya’ya kadar olan bölgede yetişen Rhododendron
occidentale, yine British Columbia (Kanada) ve Kaliforniya’da bulunan Rhododendron
macrophyllum ve British Columbia, Kolorado ile Oregon’da yetişen Rhododendron
albiflorum grayanotoksin üreten diğer türlerdir. Bununla birlikte, botanik
parklarda ve bitki koleksiyonlarındaki R. ponticum’ların da bazı
zehirlenmelere sebep olduğu tespit edilmiş. Sadece çiçeklerinden değil,
yapraklarından da yiyen hayvanlarda zehirlenmeler ve hatta ölümler
gerçekleştiği kayıt altına alınmış. Bir botanikçinin tek bir damla komar
nektarından ötürü zehirlendiği bile kayıt altındadır! Bununla birlikte,
çocukken komar çiçeklerini afiyetle yediğimizi çok iyi hatırlıyorum.
Yapraklarını da çekinmeden çiğnerdik. Hatta açık ateşte ekmek pişirirken ekmeği
külden korumak için komar yaprakları örtülürdü. Keskin kokulu zifin
çiçeklerinden de çocuk başımıza kolonyalar yaptığımızı hatırlarım. Duyduğuma göre
mor ormangülünden reçel de yaparlarmış. Ben yakıştırırım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder