Ardeşen’in En Kısa Tarihi
İrfan
Aleksiva
Ardeşen, günümüzde Rize iline bağlı aynı
adlı ilçenin merkezidir. Şehrin nüfusu yaklaşık 29 bin kadardır. Bu hali ile
Rize ilinin, merkezden sonra, nüfus açısından ikinci büyük şehridir. Köyden
aldığı göçlerle sürekli büyüyen şehir, batıda Fırtına deresi ile doğuda
Işıklı’ya kadar uzanmaktadır.
Belirtmek isterim ki, bu yazıda konumuz
olan Ardeşen ilçesi değil, Ardeşen şehridir. Aşağıda da ele alacağım gibi,
şehir kurulduktan kısa süre sonra sürekli büyümüş, çevresindeki mahalle ve
köyleri de içine alarak genişlemiştir.
“Ardeşen” adlı bir yerleşimden en erken 1842
tarihli nüfus kayıtlarında bahsedilmektedir. Burada Ardeşin adı ile anılan
yerleşim, Trabzon Vilayeti, Lazistan Sancağı, Atina (Pazar) Kazası, Ğere (Işıklı)
Nahiyesine bağlı bir mahalle olup, 100 kişilik erkek nüfusuna sahiptir.[1]
Hemen akabinde, 1846’da Karl Koch’un seyahat notlarında da Laz derebeyliklerini
sayarken rastlıyoruz Ardeşen kelimesine.
Ardeşen’den ilk olarak bahsedilen 1842 senesinden
23 yıl önce, kendisi de Trabzonlu olan Ermeni tarihçi P. Minas Bijişkyan’ın 1819’da kaleme aldığı “Pontos
Tarihi” adlı eserinde Ardeşen’den bahsetmemesi, yerleşimin, en iyi ihtimalle 1800’ün
ilk çeyreğinde adının dahi anılmayacak kadar küçük bir mahalle olduğu
izlenimini vermektedir. Muhtemelen bu sıralar, hemen doğusundaki eski bir
kilisesi günümüze de kalan Cibistasi (Çiftekavak Mah.)’ye bağlı bir mahalle durumundaki Ardeşen’den,
1866 tarihli Osmanlı arşiv belgesinde “Lazistan sancağına bağlı bir iskele”
olarak bahsedilmektedir. Bunlardan daha
eski bir kaynak ne yazık ki tespit edilememiştir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Ardeşen,
Dolana deresinde kurulu bir iskele ve bu iskele etrafındaki mahallenin adıydı. Dolana deresinin denize kavuştuğu yer, koy niteliğinde
olduğu için burada küçük bir iskelenin kurulduğu ve bu iskele civarındaki
düzlük alanın da çevre köylerdeki insanlar tarafından iskân edildiği anlaşılıyor.
Burada kurulu olan iskele zamanla günümüzün limana tekâmül etmiştir.
Osmanlının son dönemlerinde Adeşen ile
ilgili arşivlere yansımış olaylar şunlardır:
17.04.1866 tarihli “Lazistan sancağında
bulunan Ardeşen İskelesi'ne çıkarılan beşyüz kile ecnebi tuzunun zabt ve
müsaderesine karşı koyan eşkıya takımından Patsazade Mecid, Hamid, Seyfoğlu
İsmail'in sahiblik iddiasıyla ve topladıkları silahlı adamlarla meclis azası
Ali Efendi'yi tartakladıkları raporuna istinaden sözkonusu tuzun bedeli
kendilerinden tahsil olunup muhakeme ve istintakları yapılarak neticesinin
bildirilmesi” konulu belge en eski Ardeşen kayıtlarından biridir ve bu iskele
yoluyla sadece balıkçılık değil, deniz ticareti ve deniz kaçakçılığı
yapıldığını da göstermektedir.
1901 tarihli “Atina kazasında Ardeşen
İskelesi'nde bir posta şubesi açılması” ve “Atina'daki kura ahalisinin, memlaha
memuru tayini ve Ardeşin İskelesi'nde açılacak posta şubesine ahaliden Deli
Osmanzada Osman Efendi'nin tayininin uygun olacağı” yönündeki belgelerden anlaşılan,
Ardeşen’in ilk kez adının anıldığı tarihten yaklaşık 80 yıl sonra, muhtemelen
ticaret ve kaçakçılığın canlandırdığı ekonomik iklimin etkisiyle, lokal bir
cazibe merkezi haline geldiğidir. Ardeşen’in şimdi de devam eden hızlı büyümesi
bu dönemde başlamıştır.
02.02.1904 tarihli “Atina kazasına tabi
Ardeşen karyesinde nahiye teşkil edilerek nahiye müdürüne tahsis edilecek
meblağın ıslahat karşılığı olarak muvazeneye dahil olan meblağ bakiyesinden
ödenmesine izin verildiği”, 19.12.1905 tarihli “Lazistan sancağı dahilinde
Atina kazasına tabi Ardeşen karyesinde bir nahiye teşkiliyle müdüriyet maaşının
suret-i tesviyesi hakkında”, 16.05.1906 tarihli “Atina Kazası Müftüsü Hamid ve
ahaliden Enderzade-Osman ile Yasir Abdizade Hulusi efendilerin Ardeşen'de
mutasarrıf oldukları binanın Hükümet Konağı yapılmak üzere arsasıyla beraber
terk ve teberru' ettikleri”, 17.07.1907 tarihli “Atina kazasına bağlı Ardeşen
nahiyesinde bir telgrafhane tesis ve küşadı halinde hat için fazla bir masraf
gerekmeyeceği gibi, inşaat masraflarının da ahalice karşılanacağı ancak;
merkezin maaş ve masarıf-ı seneviyesi olan akçenin bütçeye zammı lazım
geleceğinden gereğinin Şura-yı Devlet'çe görüşülmesi”, 26.09.1907 tarihli
“Atina kazasının Ardeşen Nahiyesi Malkitabeti'ne maaş tahsisi”, 21.09.1908 tarihli
“Trabzon'a tabi Ardeşen Nahiyesi Hükümet Konağı olarak kullanılmak üzere
mahalli eşraf tarafından terk ve teberru edilen binanın ve arsanın Maliye
Hazinesi adına kayd edilmesi gerektiği”, 30.09.1908 tarihli “Atina kazasına
bağlı Ardeşen nahiyesinde bir posta ve telgraf merkezi yapılması için gerekli
olan masraf ile daha sonraki maaşların nezaret bütçesine yapılacak zamm ile
karşılanması”, 13.03.1909 tarihli “Atina kazasına tabi Ardeşen nahiyesinde
küşad edilen telgraf postahanesi masarıfının tesviyesine dair”, 01.06.1909 tarihli
“Trabzon'da Ardeşen Nahiyesi Kitabeti'ne muktezi maaşın tahsisi”, 25.05.1910
tarihli “Ardeşen nâhiyesi Terakki ve Te'avun Cemiyeti Nizamnamesi’nin tasdik
için Şura-yı Devlete havale edildiği”, 27.08.1912 tarihli “Ardeşen Hükümet
Konağı'nın tamiri için havalename istenmesi” ve 28.12.1912 tarihli “Gümüşhane
Mutasarrıflığı dahilinde Torul Müdürü Ahmed Efendi'nin Ardeşen'e, onun yerine
Trabzon Evrak Müdüriyeti Dosya Memuru Neşet ve Tonya Müdüriyeti'ne de Ardeşen
Müdür-i esbakı Osman Efendi'nin tayinleri” konulu belgeler de Ardeşen’in
cumhuriyet devrinde de hızla devam eden bu büyüyüşünün Osmanlı arşivlerinden
takip edebileceğimizi göstermektedir. Hatta 07.04.1920 tarihli bir belgeden
“Atina Kazası merkezinin Ardeşen'e nakl” edildiğini de öğreniyoruz. Bu nakil
devam eden 1. Dünya savaşı şartlarında bir tedbir olmalıdır.
Ardeşen’in ekonomik faaliyetlerine tanık
olabilecek başka bir arşiv belgesi de 04.10.1915 tarihli “Fırtına Deresi
ağzında bir düşman motorunun mısır yüklü bir kayığı çekmek istemesi sebebiyle
Ardeşen'den gelerek yetişenlerle motor arasında meydana gelen müsademe neticesi
kayığın kurtarıldığı, düşman motorunun ise halat ve kancasını bırakarak
kaçtığı” hakkındaki belgedir. Bundan 4 ay sonra 06.02.1916 tarihli bir belgede
“Bir düşman kruvazörü ile torpidosunun Atina'yı ve Ardeşen Goru[2]
iskelesini bombaladığı, hasarın büyük olduğu” ve ertesi günü 07.02.1916 tarihli
“Bir düşman kruvazörü ile torpidosunun Ardeşen ve Gure'yi bombaladığı,
kruvazörün döndüğü, torpidonun ise Rize Limanı'na doğru geldikten sonra Batum'a
döndüğü” ve 29.12.1916’da da “İkinci Obüs Taburu'nun geçerken uğradığı Ardeşen
nahiyesindeki dükkanlara ve ahaliye yaptığı taarruz” konulu belgeler 1. Dünya
Savaşında Ardeşen’in uğradığı taarruzları konu almaktadır.
Bu kayıtlardan anlaşılıyor ki Ardeşen,
1800’lerde Ğera’ya bağlı bir mahalle iken önce karye 1904’te de Ğera’yı da
kapsayan bir nahiye merkezi olmuştur. 1920’de kaza merkezi statüsüne dahi
ulaşan Ardeşen cumhuriyetle birlikte gelişimini de sürdürmüştür. Cumhuriyet
döneminde Atina’ya bağlı bir nahiye olan Ardeşen, 1 Mart 1953’te ilçe ve ilçe
merkezi olmuştur. Cibistas, Okordule, Kuvançari (Kvantchareri) ve Siyat (Tsiati)
köylerinin de Ardeşen belediyesine bağlanmasıyla şehir daha da büyümüştür. 28.02.1955’te
Ardeşen’e bağlı Yukarı Vice, Aşağı Vice, Makravis, Sirt ve Mikran Kavak
köylerinin birleştirilerek “Çamlıca” nahiye merkezinde belediye kurulmuş,
22.11.1955’te bu belediyenin adı “Çamlıhemşin” olarak değiştirilmiştir.
27.06.1957’de Çamlıhemşin ilçesi kurularak burası Ardeşen’den ayrılmıştır.
Ardeşen ismi Ermenice bir köke sahiptir:
Ermenice արտ ard/art
“tarla, arazi, alan” -a- “tamlama
unsuru” շէն şén
“köy, yerleşim vs.” demektir. Bu unsurlardan oluşan Արտաշէն Ardaşen/Artaşen “köy
yeri/tarlası” şeklinde tercüme edilebilir. Aynı adla Ermenistan’da birkaç köy
ve ilçe bulunmaktadır (http://en.wikipedia.org/wiki/Artashen).
Osmanlıca Ardaşin şekli, tıpkı Norşin (< Erm. նոր “yeni” + շէն şén “köy” unsurlarından նորշէն Norşén “yeni köy”) gibi kelimenin
fonolojik bir türevidir. Ayrıca Artaşén/Ardaşén şeklini kelimenin Lazca
formu olan Arûaşeni de teyit etmektedir.
Bu arada, “ardı şen” şeklindeki malum hikâye tamamen bir “halk
etimolojisi”dir. Bu hikaye Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, farklı
coğrafyalar için de anlatılmaktadır. Ayrıca hikâyede bahsi geçen Osmanlı
Padişahı I. Selim’in 1520’de vefat ettiği, Ardeşen şehrinin ise onun ölümünden
çok uzun bir zaman sonra, 1800’lere doğru kurulduğu dikkate alınmalıdır.
1486 tarihli tapu tahrir defterinde
Ardeşen’e bağlı Filegivat [Pelergevati, Aktaş köyü], Ğire
[Ğera/Ğere, Işıklı], Oge [Oce, Yeniyol], Vakos [Bakoz, Akkaya], Züğre
[Zurxa, Kurtuluş], 1515 ve 1530 tarihli tapu tahrir defterlerinde Ağvani
[Amgvani/Ağvani Seslikaya], Ciğam [Zğemi, Yukarı ve Aşağı Durak], Dutğe
[Dutxe, Tunca], Filegivat, Ğire, Meşubalak (Ankit [?], Boğat,
Çayat [Tsiati, Baş Mahalle], Züğre, Toluhcet [Tolikçeti, Duygulu] ve
Meleskirid [Mekaleskiriti, Dikkaya]), Vakos ve diğer tapu tahrir
defterleriyle pek çok köy ismini katarak, Ardeşen ilçesi toponimisini tarihsel
açıdan kısmen takip edilebilmektedir. Ardeşen’e çok yakın, Ğera, Okordule,
Bakoz, Ağvan ve hatta çok daha yükseklerdeki ve çok daha az nüfuslu Tolikçet,
Timisvat gibi köylerin isimlerine 1486 tarihli Osmanlı arşivlerinde bu yana rastlanabilmesine
rağmen, Ardeşen yerleşiminden bahseden ilk kaynağa ancak 1819’da tesadüf
edilmesi ve bundan önce ne salnamelerde, ne de seyyah ve diğer türlü tarihi
vesikalarda adının geçmemesi, yerleşimin oldukça yeni olduğunu, ya da yerleşim
var idi ise de, isminin 1800’lerden sonra Artaşen şeklinde değiştiğini göstermektedir.
Şöyle bir sorun var: Ne kadar resmi kaynak ve yerel araştırmacı varsa. Bu bölgeyi 16. yy'dan beri bir Müslüman coğrafyası olarak gösteriyor. Gayrimüslimlere dair ne varsa ya gizleniyor ya da görmezden geliniyor.1800'lü yıllarda Sifat'ta(pirinçlik)Fransız bir rahip arazi satın alıp okul kurmuştur mesela bunun belgesi de vardır. Bu rahip kiödir, cemaati kimlerden oluşuyordu? Kimse mersk etmemiş mi? Veya yine aynı tarihlerde Ardeşen'de yaşayan Semakoğlu adlı Ermeni aile vardır. Bunlara ne olmuştur? Yine Alman bir coğrafyacı aynı tarihlerde Oce deresini Ermeni Oce suyu olarak tanımlamıştır. Sorular o kadar çoğaltılabilir ki, ama bir inkar ve görmezden gelme haki tutarlı bir şekilde sürdürülüyor.Ulus devlet yaratma adına bir ülkenin hafızası silindi.Gerçekten yazık!
YanıtlaSil